Kayıtlar

Kasım, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KÖTÜLÜK ÖĞRENİLEN BİR ŞEYDİR

Resim
  Konya’da kendisine emanet edilmiş savunmasız bir köpeğin kafasına küreği indiren işçiyi muhtemelen fazla geçmeden   unutacağız.   Bu sahici şiddeti     Eskil Vogt’un filminin küçük zalimi Benjamin’in önce apartmanın tepesinden atıp sonra kafasına ayağıyla bastığı kedi sahnesiyle karşılaştırabilirsiniz. Benjamin bundan sonra zaptedilmez bir Freddy Krueger’e dönüşüyor.     3’ü ergenlik öncesinde olduğu için   biri ise otizminden ötürü cinsiyetsiz kalmış dört “saf”   çocuğun hikayesinin korkutucu ve rahatsız edici pek çok yönü var. Ölümler, öldürmeler, kanlar, tuhaf olaylar. Yine de şiddetin asıl özne ve nesnesinin zahirde   gördüğümüz katil ve kurbanlar olmadığını düşünüyorum. Otizme dair daha fazla kafa yormalıyız. Nasıl oldu da doğa üstü güçlerini zirveye çıkarmış olan Benjamin’i otizmli Anna alt etti. Otizm bir hastalık mı yoksa görülmeyeni gösteren bir anahtar mı? Kızdığı herkesi hem de oturduğu yerden yok eden bir zalimin hakkından gelebilecek tek kişinin Otizmli olma

KRALLIK 8 : ŞEYTAN BUNUN (TAM OLARAK) NERESİNDE?

Resim
“Türkiye Hasta. Ahlaken Hasta. Düşünce olarak   Hasta. Gerçekten Hasta.” Krallık’ın kapıları 3 yıl aradan sonra açılmıştı. 25 yıllığına kapamadan önce son bölümüyle bize veda etti. Kapı kapanırken zihnime bu ülkenin gelmiş geçmiş en parlak zekalarından biri belki de birincisi olan Aziz Nesin’İn bu cümlesi düştü. Film yazıları değil filmlerden esinlenen yazılar yazan   birisi için Krallık 8 bölümü tek bir cümle ile yada ana fikirle özetlemek gerekse herhalde bu; “Temeli çürük olan hiçbir yapı ayakta kalmaz” olurdu. Bazen yaşadığımız coğrafya ve onunla ilişkimizin tam da Krallıktaki gibi sorunlu olduğu   köklerinde geri dönülemez acıların bulunduğunu düşünüyorum. Çok kültürlü ve çok etnili bir toplumdan dönüştüğümüz halin arkasında temellerde yok olmuş nesillerin ve geleneklerin payı olduğuna inanıyorum. Yanlış düğmelenmiş bir gömlek hiçbir zaman düzen tutmuyor. Hesaplaşmalar tamamlanmadan ve birileri hesabı son kuruşa kadar ödemeden masadan kalkmak olası değil. Şeytan ta

KRALLIK 7 : GARGANTUANIN KOCAMAN AĞZI

Resim
  Dünya edebiyatına armağan edilen ilk romanlardan biri de Gargantuadır.   Bu her şeyi yutan mitolojik devden esinlenen Rabellais   eseri hem eğlenceli hem ürkütücüdür. Bölümlerin adına daha çok dikkat eder olunca 7. Bölümün adı da zihnime ister istemez işlendi. Gargantua muhtemel ki Krallıkı işaret ediyordu . Ama illa ki bir kişiyi işaret etse muhtemel ki hastaneyi şeytani güçleriyle etkisi altına alan Age Krüger’i gösterirdi. Bir önceki bölümde Rahibi öldürenin o olduğunu anlamakla kalmadık, hastanede   de şeytanla bayağı içli dışlı olan birilerinin olduğunu tahmin ediyoruz. Zombi ilacı içerek kendinden geçen asistan doktorun krematoryum fırınına girmeden son anda vefakar hastane görevlisinin dikkatiyle tabuttan çıkarıldığını anlıyoruz.   Asistanımız daha bir bilenmiş olarak   hayata geri dönüyor. Hastanedeki hiyerarşiyi derinden sorguluyor ve yeni bir düzen talep ediyor. Ucube bebek için işler iyi gitmiyor. Bedeni ruhuna çok ama çok büyük geliyor. Kemikleri o kadar büyüdü ki

KRALLIK 6 : GÖÇMEN RUHLAR

Resim
  2.sezonun ikinci, Krallık’ın 6. Sezonuna dair yazmadan önce   2 temel düzeltme yapayım. Hatta bir de üçüncüsü var ama onu daha sonra anlatacağım. Öncelikle Bakan beyin sessizliği o talihsiz hayalet panayırına tesadüf ettiğinde bir de tepetaklak olmasından   kaynaklıymış. Bakan bey de hastanenin odalarından birindeymiş yani. Ben bunu fark edememiştim. Diğer düzeltmem daha az önemli aslında. Meğer her bölümün bir özel adı varmış ve 6. bölümün ki de Göçmen Kuşlar imiş. Bu iki düzeltmeyi yapıp bölüme dair notları paylaşmaya geçebiliriz. Bir önceki bölüm ruhçu teyzenin ruhunu gökyüzüne teslim etmesiyla bitiyordu. Ancak ruhçu teyzemize faniler aleminde ihtiyaç   olduğu için bir sonraki bölüm de onun ruhunu bedenine geri almasıyla başladı. Bölümün sonu ise Krallık’da saltanatı zorlayan   ve kendine bir tür derebeylik kurmuş olan asistan doktorun neredeyse benzer bir duruma düşmesiyle bitti. Bu defa ölüm sebebi kendisine içirilen Zombi Şurubu olmuştu ve ruhçu teyzeden farklı olarak

KRALLIK 5 : 3 GÜN GİBİ GEÇEN 3 YIL

Resim
  Krallık 3 yıl aradan sonra başlayan ikinci sezonda geçen onca yılı yok sayarak doğrudan kaldığı yerden devam ediyor Dizinin yeni gösteriminde teknolojinin sağladığı imkanlar süreleri kısalttığı için bizler karakterlerdeki yaşlanmaları gözden kaçırmıyoruz. Lars Von Trier gibi bir yönetmenin her bir karakterin bu 3 yılın doğal   etkisini çok da fazla yansıtmaması için çaba gösterdiğine kuşku duymuyorum. Ama ne yaparsanız yapın zamanın izlerini silemiyorsunuz. Makyaj bir yere kadar gerçekleri gizleyebiliyor. Sonuçta; bizler için 3 yıl onlar için sadece bir kaç gün geçmiştir. Dizinin devamını 3 yıl sonra çekip hikayeye tam da kaldığı yerden devam etmek akla ilk çekimin   her anlamda çok zor olduğunu getiriyor.   Maddi ve manevi açıdan yükü kaldırmak kolay olmamış ki hikayenin devamı için 3 yıl beklenmiş. Diğer yanda hikayeyi kaldığı yerden sürdürmek ise aslında hikayeyle olan derdin bitmediğini   işaret ediyor. Hikaye kolaylıkla 3 yılın gerçek zamanlı   geçişine emanet edilebilir

FİLMLERİMİZ CİCİ DEĞİLDİR ABİLER

Resim
  Film seyretmeye Covid salgını zamanında başladım. Umarım Covid’in bendeki tek yan etkisi bu olur. Seyrettiklerimi illaki 3 dakikalık okumalara dönüştürmeye başlayıp çevremle paylaşınca hemen   onlar da izledikleri filmleri bana anlatır oldular. Burada benim ısrarla altını çizdiğim ayrıntı Türk filmlerinden uzak durmak oldu. İzlediğim filmlerin yakın tarihli oluşuna özen gösteriyorum. Hal böyle olunca yakın tarihli Türk yapımı filmleri izlesem ne olur diye düşünülebilir. Ama Türkiye’de çekilen filmlerin yaşanan politik ve iktisadi “krize” değinmeden hikaye anlatıyor olmaları benim gözümde   tüm saygılarını yok ediyor. Bazı zanaatkar yönetmenlerin ülkenin daha sevecen, naif ve makul krizlerle sarıldığı 1970 yada 80’lere hatta 90’lara değen filmleri ise tam bir narkoz etkisi yapıyor. Uzak durmakta fayda var. Dünya sinemacıları ülkelerinde yaşanan krizleri olumsuzlukları filme çekmekte tereddüt duymazken "2015-2022 Kamikaze/Kaotik   ekonomipolitik" e   dair hala tek bir f

KRALLIK 4 : HİÇBİR KÖTÜLÜK ÖDÜLSÜZ KALMAZ

Resim
  Krallık 4. Bölümle beraber Lars Von Trier’in her bölümün sonunda zuhur ettiğinde ifade ettiği son cümleyi zihnimize kazıyor. Çünkü belirgin biçimde kötüler kazanmaya başlıyor. Kötülüğün yada kötücül olanın bütün varlığıyla ağırlığını hissettirdiği bir evreye giriyoruz. Hemen tüm cepheler kötülerin açık ara zaferine tanık oluyor. Hamile doktorumuz ucube bebekin doğumuna   engel olamıyor. Ruhçu teyzenin tüm çabaları tam da tersine sonuç veriyor ve hastanenin içi hayalet panayırına dönüyor. Hırsı aklından geride diye övdüğümüz doktorumuz ise bizi hayal kırıklığına uğratıp tümörle bir süre daha birlikte kalmayı tercih ediyor.Hem kendi hayatını riske atıyor hem de kendisi için bulunan karaciğerin buna ihtiyacı olan bir başka hastaya ulaşmasına , yani insanlığa faydasına engel oluyor. Uzman doktor ise bu zamana kadar bilimsellikle kendini gösterirken birden Vudu büyüsünden yarar sağlamaya     karar verip, kendisine aşkla bağlı kadını da bir katil adayına dönüştürürüyor. Bütün bu kötülü

KRALLIK 3 : HERKES HAK ETTİĞİNİ YAŞAR

Resim
  Krallık 3. Bölüm sırların yavaştan açığa çıkmasına şahit olmamızı sağlıyor. Hastanenin temelinin olduğu bataklıktaki kumaş ağartıcıları her bölümün girişinde bize kendisini anımsatır. Bu işin bünyelerde bıraktığı ağır tahribatın Krallık’ın kökenindeki uğursuzluğa delalet ettiğine dair kuşkı duymuyoruz. Moderniteye geçişin ayak sesleri duyulurken insanlık keşfettiği kimi icatların aslında sağlığına ne denli ağır hasar verdiğini çok geç anladı. Gerçi bugün bile kumaş beyazlatma işleri hala insan sağlığı için oldukça kötü koşullarda yapılıyor. Ancak 100 yıldan da geriye gittiğimizde işlerin çok daha acımasız ve gaddarca koşullarda yapıldığını düşünebiliriz. Diğer taraftan bu acı dolu faaliyetin mağdurlarının yok olan hayatlarının yanında küçük bir kızın da bir tıp insanın hırslarına kurban gittiğini anlıyoruz. Belli ki kumaş ağırtmada kullanılan kimyasalların insanlar üzerindeki etkileri de deney konusu olmuş. Talihsiz küçük kızı derin acılar içinde yok oluşa sürükleyen bu deney

KRALLIK 2 : ÖLÜMCÜL GÜNAHLARA GİRİŞ

Resim
  Krallık’ın 2. Bölümünün sonunda Lars Von Trier hep yaptığı gibi kısa bir bölüm değerlendirmesinde bulunuyor. Bölümü   çok da süprizli bulmayanları hafiften eleştirerek   sanki sizin hayatınız   da o kadar heyecanlı sanki diyor. Bu son genel değerlendirme ile aslında kendisine karşı   haksızlık yaptığını düşünüyorum. Çünkü 2. Bölümle beraber Krallık neredeyse tüm gizemini ortaya döküyor. Neredeyse el değilen her alandan ses geliyor. Vücut ısısı bir sürüngene dönüşmüş hamile bir kadın, hayatın son dakikalarında “Limbo”dan haber veren bir yaşlı kadın, elinde ziliyle gezen hayalet bir kız, cehennem bekçisine dönüşmüş bir köpek ve hastaneye nafile yolculuğunu tamamlayan tekinsiz bir ambulans. Bütün bu tuhaflıklara dair neredeyse tek kaygı duyan kişi ise hastanenin şişko hademesinin annesi . Onun hastalık takıntısı bir şekilde meyvesini veriyor. Hastalıkları sahte olsa da hastanedeki tuhaflıklar onun için fazlasıyla tatmin edici. Krallık 2. Bölümünde açılan çok sayıda cephenin

KRALLIK 1 : KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE BİRAZ BELLEK TARAMASI

Resim
  Krallık , 1994’den tam 28 sene sonra tekrar izlemek üzere karşısına geçtim. 28 sene önce yani 25 yaşındayken izlemiş olmalıyım. Bir 28 sene daha geçse yani 2050 olsa 81 yaşımda olacağım. Bu tuhaf bir duygu. İnsan ömrünün uzun mu kısa mı olduğu hızlı mı yavaş mı geçtiği ne denli göreceli olsa da sonuçta bugünü yaşıyoruz. Ne geçmiş ne de gelecek sonsuz bir şimdiden söz ediyor olmalıyız. Danimarka prensliğinde çürüyen şeyin bir hastanenin temellerini taşıyan bir bataklık olduğuna dair bir hikayeydi kingdom. Hatırlamanın tuhaf ve şaşırtıcı dehlizlerinde bu uzak geçmişten gelen hikayeden akılda kalanlar ve kalmayanlar çok olunca her bir bölümün hikayesini kaleme almanın doğru olacağını düşündüm. Dijital devrimin hemen öncesinde insanların telefonla değil çağrı cihazı ile haberleştiği bir dönemdeyiz. Sosyal medya öncesi çağ desek de olur. Nasıl ki modern öncesi ve modern arasında ayrımı kalın çizgilerle koyuyorsak dijital devrim için de aynısını yapmalıyız. Yine de Levi Str

NE ZAMAN "KADIN" OLURUZ?

Resim
  Bill Clinton Baden Baden’i ziyaret ettiğinde övgüsünü ifade etmek için şehriniz o kadar güzel ki bir kere Baden demek yetmemiş iki kere Baden demişsiniz ifadesini kullanmış. İstatistiklere göre Türkiye’de çoğunluğu hacca gitmiş olanlar olmak üzere sadece 10 kişiden birinin pasaportu var. Diğer ifadeyle Türkiye’de yaşayan 10 insandan 9’u ömründe başka bir ülke görmemiş. Ufku, bilgisi, dünyayla irtibatı olmayan   bir kahir ekseriyetten söz ediyoruz. Bu çoğunluğun içinde ülkenin iktisaden yaşadığı çöküşün değil hemen hiçbir şeyin farkında olmayan kalabalık bir kitlenin varlığını tespit etmek için çok da derin sosyolojik bilgiye ihtiyaç duymayız. Bugün   yola çıkan bir Bulgar Portekiz’e kadar ağır aksak da olsa gider. Oradan Almanya’ya Polonya’ya ulaşır. Bu tabii ki ekonomik   gücü gerektirir ama pasaportu olmayan bir Türk vatandaşının hayal bile edemeyeceği bir yolculuktur bu. Türk halkının bu ezici çoğunluğunun bir karınca misali yuvasının etrafını dünyadan ibaret sanması baş

ALL QUIET ON EVERY FRONT

Resim
 It is one of the first lines that comes to mind when World War I is mentioned :  “All quiet on the Western Front.”   Although World War II is remembered with at least some benefit in human history for its success in ensuring the defeat of fascism, Such a benefit of the World War I is not considered. For example, if you go to England in late November, you will see a ferret on everyone's collar. The British   Commemorates those who died in the war in the days at the end of November. When I went to England, I attended such a commemoration in a chapel in Cambridge.  For the Brits, I had realized that the destruction of 17 million people who died in the war was seen as a preventable fight. There is Nothing New about the 2022 Western Front As a film shot in German by a German director, it brings another dimension to the first cycle of Remarque's immortal work, made in 1930. “There is Nothing New on the Western Front”, a concept engraved in the minds of people, gives the horrors of w

BAŞKA CEPHELERDE DE YENİ BİR ŞEY YOK

Resim
    1. Dünya Savaşı denilince akla ilk gelen repliklerden biridir :   “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok.”    Bizim de tarafı olduğumuz ve canımızı fazlasıyla yakan bu savaşın insanlığa 2. Dünya Savaşı dışında bir katkısı olmamıştır! 2. Dünya Savaşı faşizmin yenilgiye uğratılmasını sağlama başarısıyla insanlık tarihinde en azından bir fayda ile anılsa da 1. Dünya Savaşının böyle bir faydası düşünülmez. Örneğin   İngiltere’ye Kasım sonlarında giderseniz herkesin yakasında bir gelincik görürsünüz. İngilizler 1. Savaşta ölenleri anar Kasım sonundaki günlerde. İngiltere’ye gittiğimde Cambridge’de bir şapelde böylesi bir anmaya katılmıştım. İngilizler için de 2. Dünya Savaşının anlamına nazaran 1.Savaşta ölen 17 milyon insanın   yok oluşunun önlenebilir bir kavga olarak görüldüğünü fark etmiştim. 2022 yapımı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok Alman bir yönetmen tarafından Almanca çekilen bir film olarak Remarque’nin ölümsüz eserinin 1930’da yapılan ilk çevrimine başka bir boyut get