KRALLIK 5 : 3 GÜN GİBİ GEÇEN 3 YIL
Krallık 3
yıl aradan sonra başlayan ikinci sezonda geçen onca yılı yok sayarak doğrudan
kaldığı yerden devam ediyor
Dizinin yeni
gösteriminde teknolojinin sağladığı imkanlar süreleri kısalttığı için bizler
karakterlerdeki yaşlanmaları gözden kaçırmıyoruz.
Lars Von
Trier gibi bir yönetmenin her bir karakterin bu 3 yılın doğal etkisini çok da fazla yansıtmaması için çaba gösterdiğine
kuşku duymuyorum. Ama ne yaparsanız yapın zamanın izlerini silemiyorsunuz.
Makyaj bir yere kadar gerçekleri gizleyebiliyor.
Sonuçta; bizler
için 3 yıl onlar için sadece bir kaç gün geçmiştir.
Dizinin devamını
3 yıl sonra çekip hikayeye tam da kaldığı yerden devam etmek akla ilk
çekimin her anlamda çok zor olduğunu
getiriyor. Maddi ve manevi açıdan yükü
kaldırmak kolay olmamış ki hikayenin devamı için 3 yıl beklenmiş. Diğer yanda
hikayeyi kaldığı yerden sürdürmek ise aslında hikayeyle olan derdin bitmediğini işaret ediyor. Hikaye kolaylıkla 3 yılın
gerçek zamanlı geçişine emanet
edilebilirdi. Bu kolaycılık yerine tam da aynı kaos ve karmaşaya geri
dönülüyor.
Değişimleri
en çok göze batanlar ise Down sendromlu
bulaşıkçılar. Bu aslında biraz da
onların dizinin en genç karakterleri olmalarından kaynaklanıyor. Yine de ilk
sezonda parlak bir ışık altında yer
alırlarken bu defa daha sönük bir ışıkla görüyoruz onları. Işıkları daha az göz
alıyor. Enerjileri sanki bir tık daha aşağıda sanki.
Diğer karakterlere
geri döndüğümüzde tam da beklediğmiz gibi Başhekim yaşadığı travmadan hiç de ders
çıkarma niyeti göstermiyor. Mücadele yerine
geri çekilmeyi tercih etmiş. Hastanede kimseyi başına gelenden dolayı
yargılamıyor. Bu sahip olduğu bilinç düzeyini gösteriyor. Kendini gayet iyi biliyor
.
Bakan bey
ortalıkta görünmezken hastane müdürü
hesap sormak için çok daha istekli ve saldırgan . Bakan beyin hastanenin
tekinsizliğine dair deneyimlerini
müdürüyle paylaşmadığı anlaşılıyor. Buna karşın müdürün sert ve saldırgan
tutumu hastanenin derinlerinde bir
savunma hattının oluşmasına katkı verme potansiyeli taşıyor.
Uzman
doktorumuzun Haiti’den getirdiği ilacı hastane personeli üzerinde denemesi ise
karanlık bir sürecin başlangıcını işaret ediyor. İlacın hiç de sağlam
olmadığına dair ciddi bir endişe söz konusu ve bu endişe uzman doktorumuzu
çoktan esir aldı bile.
Ruhçu
teyzemizin hastaneden taburcu olduğu dakikada ambulansın altında kalıp
ölümle pençeleşmesi ve dizinin son saniyelerinde ruhunun bedenden
ayrılışına şahit olmamız bundan sonrası için ruh aleminin daha da karışacağına
dair bizi uyarıyor. Gerçi küçük kızın ruhunu (huzur bulsun diye hastaneden)
kovmak için yapılanların başarısızlığının hastaneyi ruhlar panayırına çevirmiş olması
ikinci sezona damga vuracak gibi görünmektedir.
Ruhlar
yaşayanlara bir vizörden bakmakta adeta onları bu vizörün keskinliğinde
hapsetmekteler.
Tabii ki
dizinin en ilgi çekici karakteri tartışmasız ucube bebeğimiz. Doğmak için
gösterdiği aceleyi büyüme için de gösteren bu varlık yine de doktor annenin
içgüdülerini harekete geçirmeyi başarıyor.
Tekinsiz
varlığın incecik kolu, kocaman kafası ve eciş bücüş vücudu ile insanlar
dünyasında varlığını sürdürme şansı var
mı göreceğiz.
Hastanenin
temellerindeki çürümenin hastaneyi etkisi altına alarak onu felakete
sürüklemesi ne denli mukadder olsa da günlük hayatın çıkar oyunları da bir
taraftan sürmektedir.
Etraflarındaki
bu kozmik çatışmayı umursamayanlar için asıl amaç kar maksimizasyonu ve bu
uğurda hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.
Asistan
doktorun temsilcisi olduğu bu düşüncenin ise tek kaygılarının kendi krallıkları
olduğu akla geliyor.
Krallık sorunları daha da büyümüş ve çoğalmış olarak ikinci sezonuna giriş yapıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder