KRALLIK 8 : ŞEYTAN BUNUN (TAM OLARAK) NERESİNDE?



“Türkiye Hasta. Ahlaken Hasta. Düşünce olarak  Hasta. Gerçekten Hasta.”

Krallık’ın kapıları 3 yıl aradan sonra açılmıştı. 25 yıllığına kapamadan önce son bölümüyle bize veda etti.

Kapı kapanırken zihnime bu ülkenin gelmiş geçmiş en parlak zekalarından biri belki de birincisi olan Aziz Nesin’İn bu cümlesi düştü.

Film yazıları değil filmlerden esinlenen yazılar yazan  birisi için Krallık 8 bölümü tek bir cümle ile yada ana fikirle özetlemek gerekse herhalde bu;

“Temeli çürük olan hiçbir yapı ayakta kalmaz” olurdu.

Bazen yaşadığımız coğrafya ve onunla ilişkimizin tam da Krallıktaki gibi sorunlu olduğu  köklerinde geri dönülemez acıların bulunduğunu düşünüyorum.

Çok kültürlü ve çok etnili bir toplumdan dönüştüğümüz halin arkasında temellerde yok olmuş nesillerin ve geleneklerin payı olduğuna inanıyorum. Yanlış düğmelenmiş bir gömlek hiçbir zaman düzen tutmuyor.

Hesaplaşmalar tamamlanmadan ve birileri hesabı son kuruşa kadar ödemeden masadan kalkmak olası değil.

Şeytan tabii ki asli mesul ama şeytana bu görevi veren aslında kim yada kimler?

Konya’da kafalarına kürekle vurularak öldürülen köpekler, bir cezaevinde sürüklenen bir beden, her gün yok edilen kadınlar, televizyonda duygusal hayatlarının tuhaflığıyla ünlü olma derdindeki insanlar. 7 kıtadan birini, 7 bölgeden birini saymaktan aciz milyonlar. Ettikleri duaların tek bir cümlesinin bile anlamını bilmeyenler……

Bütün bunları Krallık’ta yaşananlarla kıyasladığımızda bu toprakların kökeninde kumaş ağartan zavallıların çok ama çok daha fazla olduğunu düşünmek için gerekçemiz oldukça fazla.

Biz büyük bir diyet ödüyor olmalıyız.

 

 

Filmin zahirine dönersek : son bölümün son anlarında hikayeye katılan saygıdeğer centilmen Bay Ölüm hikayeye damgasını vurup ışıkları kapattı.

Bilançoda bayağı ölüm var.

Ucube bebek annesini bu hayatta kalmaması gereğine ikna ederek ölenler kervanına katılıyor.  Toplumsal önyargılar yüzünden Mason Locasına atfedilen şeytana tapma geleneğinin aslında hastanenin yedi kat altında toplanan tuhaf bir başka grubun işi olduğunu anlayan ve şeytanın hastane işbirlikçisinin uyku laboratuarının doyumsuz yöneticisi olduğunu keşfeden ruhçu teyzemiz de ölümün çağrısına hızla irtifa kaybeden asansörde kapılıyor. Hastanede üzerine bahisler yapılan ambulansı bu defa çılgınlık dozajını artırarak körlemesine kullanan ürkek intern doktorumuz , aşık olduğu kızla eve doğru yollanan internlikten yeni doktorluğa terfi eden doktor arkadaşını kızla ve kendisiyle beraber ölüme yolluyor.

Ölümün bizim tanıdığımız çevrede verdiği tahribata ilave olarak  hastanenin güç kaynaklarını kesen asistan doktorun eliyle yoğun bakımdaki tüm hastaları da konvoyuna eklediğini anlıyoruz.

Buna kanserli tümörü bünyesine katan patolog da dahil mi bilmesek de onun da bu kargaşadan sağ kurtulması sor görünüyor.

Bulaşıkçı dostlarımızın deyimiyle sağa sola koşuşturup tepinmenin yol alma olduğunu sananlar için hastane hızlı bir çöküşün kurbanı olmuş görünüyor.

Uzman doktorumuz için işler gerçekten içinden çıkılmaz hale gelmiş durumda. Mona’nın , yani onun doktorluk hatasının, derdinin bizzat ona dair olduğu ve kendisini bu hale sokan doktorun gayet farkında olduğunu da defterimize yazabiliyoruz. Mona’nın şahitlik yapacağı bir mahkemede şansının olmadığını bilen doktorumuz onu hastanenin katlar arasında işleyen malzeme tüneline yollamakta tereddüt etmiyor. Üstelik çok sevdiği İsveç’ten nefret ettiği Danimarka’ya kaçmasınında ardında çok karanlık sırlar olduğu anlaşılıyor.

Hastanenin derinlerinde ise Sağlık Bakanını da aralarına katmayı başaran hastane ileri gelenleri düzenlerine çomak sokmaya çalışan Hastane Müdürüne karşı önemli bir psikolojik üstünlük elde  etmiştir.

Bakalım yarın ilk bölümünü izleyeceğimiz Krallık Çıkış 25 yıl aradan sonra hasta bir hastaneden (yada toplumdan) çıkışın yolunu bize nasıl gösterecek?

 


Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum