KÖTÜLÜK ÖĞRENİLEN BİR ŞEYDİR

 


Konya’da kendisine emanet edilmiş savunmasız bir köpeğin kafasına küreği indiren işçiyi muhtemelen fazla geçmeden  unutacağız.  

Bu sahici şiddeti   Eskil Vogt’un filminin küçük zalimi Benjamin’in önce apartmanın tepesinden atıp sonra kafasına ayağıyla bastığı kedi sahnesiyle karşılaştırabilirsiniz.

Benjamin bundan sonra zaptedilmez bir Freddy Krueger’e dönüşüyor.   

3’ü ergenlik öncesinde olduğu için  biri ise otizminden ötürü cinsiyetsiz kalmış dört “saf”  çocuğun hikayesinin korkutucu ve rahatsız edici pek çok yönü var. Ölümler, öldürmeler, kanlar, tuhaf olaylar. Yine de şiddetin asıl özne ve nesnesinin zahirde  gördüğümüz katil ve kurbanlar olmadığını düşünüyorum.

Otizme dair daha fazla kafa yormalıyız. Nasıl oldu da doğa üstü güçlerini zirveye çıkarmış olan Benjamin’i otizmli Anna alt etti.

Otizm bir hastalık mı yoksa görülmeyeni gösteren bir anahtar mı?

Kızdığı herkesi hem de oturduğu yerden yok eden bir zalimin hakkından gelebilecek tek kişinin Otizmli olması bir tesadüf olabilir mi?
Ve Neden otizm bir çocukluk hastalığıdır?

Bütün bu soruların cevabını filmin içinde bulabileceğimizi iddia etmiyorum. Filmin bu cevapları verdiğini de söylemiyorum. Ama insanlık halimize dair acılardan biri olan otizmin belki bir hastalık değil bizim ulaşamadığımız bir iletişim şeklinin ifadesi olduğunun düşünmeye değer olacağına inanıyorum. Bu, filmden cebimize koyduğumuz ilk şey olsun.

Merkezinde Lars Von Trier’in olduğu İskandinav doğaüstü hikayeler serisinin en güncel halkalarından biri olan Masumlar’ı Vogt’un da katkı verdiği Telma’yla mukayese ediyorum mecburen.

Telma’nın kör inanca dair bir eleştiri olarakokunmasından yanaydım. Hatta onu Mevlana’nın dünyasına yerleştirmiştim.

Masumlar’ın kanla ve ölümle içiçe girmiş hikayesini sadeleştirdiğimizde karşımıza ne çıkar? Çocukların yada genel olarak insanın fıtrat olarak kötü olduğuna dair pek çok hikaye biliyoruz. Sineklerin Tanrısı’nda simgeleşen bu fıtrata dayalı kötülük için Masumlar’ın Benjamini de bir prototiptir belki de.

Benjamin’in saf kötülüğü  öğrenmesi ve bu kötülüğü uygulamakta tereddüt duymaması bir tesadüf olabilir mi? Kötü birisinin eline geçirdiği gücü kötülük için kullanmasından daha doğal ne olabilir zaten?

Peki her şey bu kadar basit mi?

Kötülük onu tatbik edecek bir aracı bulmak zorunda mıdır her zaman? Ayşe’nin Anna’ya verdiği aracılık hizmeti kötülüğün neden doğrudan hedefinde? Anna hiç ortaya çıkmasa ve kardeşi onun hayatında bir yükten daha farklı bir yeri olduğuna inanmasa işler bu hale gelecek miydi?

2022 Türkiye’sinin milyon dolarlık evleri satışa sunarken, sokaklarında sahipsiz köpeklerin yaşam mücadelesi veriyor olmasına dair hiçbir tuhaflık bulmuyorsanız kötülüğün köklerine dair hiçbir zaman bir fikriniz de olmayacak demektir.

Yalnız kalmış (bırakılmış) Benjamin için kötü olmayı öğrenmek tek seçenekse onun başka yaşamlara saygı göstermesini de beklemeyin. Otistikler de bu toplumda yalnızdır belki ama onların da bir görevi yeteneği olabilir ve bu yetenekler bazen kötülüğün altedilmesinde bize yardım eder.

Türkiye neo liberal kapitalizme geçmeden sokak köpeklerine veda etseydi kimse bunu sorgulamazdı?  Bunu belki en vahşi biçimde yapmak da mümkün olabilirdi. Bu ülkenin geçmişinde Hayırsız Ada’ya atılmış köpeklerin hikayesi yok mu?

Ama bugün köpeklerin kafasına kürekle vurarak da yada çok daha zarif metodlarla da katliam yapamazsınız. Zamanın ruhu size bu hakkı vermez.

İskandinavlar o ince bakışlarıyla çok kültürlü dünyalarında kötülüğün insanların arasına dalabileceği en ince boşluğa bile büyüteçlerini tutmaktan geri duymuyor.

Bizler ise batının sadece iyi yanlarını alalım hastalığının en ağır ve belki terminal evresini geçiriyoruz. Kötülük öğrenilen bir şeydir ve bunu geliştirmek için çok ama çok çalışmak gerekir.

Türkiye kötülüğü tatbik etmenin ihtisasını yaparken İskandinavlar bunun en akla gelmez olasılıklarını bile sorguluyor.

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum