Kayıtlar

Aralık, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HAYATIN MUCİZESİ

Resim
  “Bir tarihsel dönemin değişikliği her zaman kadınların özgürlüğe doğru ilerlemesine göre belirlenir, çünkü insanal doğanın hayvanlık üzerindeki zaferi kendini en açık biçimde işte burada, kadının erkek ile, güçsüzün güçlü ile ilişkisi içinde gösterir. Kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluş derecesinin doğal ölçüsüdür. ” Kutsal Aile-Karl Marx-Friedrixh Engels   Önce Konya’dan geldi haber . 12 ve 17 yaşında iki kızınıkatleden baba polise teslim olmuş. Gerekçe : Namus. Sonrasında Diyarbakır. 17 yaşında kız gece uykusunda öldü. Anlaşılıyor ki Babası elleriyle boğmuş. Bir sonraki haber nereden gelecek bilmiyoruz. Memleketin bundan sonra hangi köşesinde narin bir beden daha   hoyrat ellerin kurbanı olacak. Son bir nefes almak için gökyüzüne bakan gözler   kısılacak. Ferleri sönecek. Bunlar bu ülkede ne ilk ne son. Dünyada doğuya gittikçe artan   baskıların kurbanı önce kadınlar sonra çocuklar ama her zaman ve en çok “kadınçocuklar”. Kutsal Ailenin kalın demirleri ardınd

ANNE FRANK BUGÜN NE İŞE YARAR?

Resim
  Anne Frank’ı nasıl bilirdiniz? Amsterdam’ın Turistik varlıklarından biri? Nazi Kurbanı bir Musevi? Anne Frank da kim mi yoksa? Hollanda’ya giden   pek çok insan için Anne Frank evi önemli duraklar   arasındadır. 16 yaşında toplama kampında hayatı sonlanan bir çocuğun günlüğünün izleri insanlık hafızasında yerini çoktan almıştır. Anne Frank’ın Nazilerin büyük günahını teşhir eden yazıları bugün ne işimize yarar? Soykırım suçunu unutma eğilimine karşı önemli bir değeri olmalı kuşkusuz. Üzerinden neredeyse 85 sene geçen bir suçun anıları giderek silikleşecektir kaçınılmaz olarak.     Peki bugün faşizmin dünyaya tehdit olma şansı var mı? Yeni bir Hitler, Mussolini dünyaya gelebilir mi? Avrupa’da aşırı sağın ayak sesleri İtalya’da Fransa’da hatta bu işte en büyük sabıkaya sahip Almanya’da bile duyulduğuna göre Anne Frank’ın yazdıklarına zaman zaman geri dönmekte yarar olabilecektir. Yine de fazla ileri giden sağcılara Avrupa’da dur diyecek anayasal mekanizmalar konulmuşt

KARANLIK DEĞİL KARANLIĞIN FİLMİ

Resim
Bardo(*)Bir Avuç Gerçeğin Yalan Yanlış Tarihi   Film Noir değil bildiğin kısık ışıkta çekilmiş bir film . Adeta kısık ateşte pişen bir yemek gibi. Bekliyorsunuz ama değiyor. Alıcınızın ayarlarıyla oynamayın. Alejandro İnarritu beyefendi sizleri karanlıkta dansa davet ediyor. Bardo’yu iki oturumda da olsa bitirip hikayenin sırrına erdikten sonra son 1 ay içinde hayatımda dahil olan Sevgili B.ye selam gönderemeden edemedim. Meksika için Amerika neyse Türkiye için de Amerika ve bilumum Batı medeniyeti parçası ülkeler muhtemel ki odur. B.   de tıpkı Gazeteci Silverino gibi “medeni” batıyı zekası ve gayretiyle kendine kucak açmaya   ikna etmiş. Yine de anadilinden yemeklerine kadar Türkçe düşünüp Türkçe yiyor. Ve dertler de neredeyse kopya kağıdı misali benzer. İki dünya arasında gidip gelmenin tereddütleri. Ülkeye dair algıda yoğun seçicicilik. Diğer yandan “Vatandaşı olmasan yada en azından yedek bir vatanın olsa Türkiye de Meksika da tadından yenmez valla” halinin ortak keyfi.

DÜNYANIN EN KÖTÜ İNSANLARI NEREDE YAŞIYOR?

Resim
  Bir süre kesinlikle İskandinav filmi izlememeliyim. Bu Kuzey filmlerini ne zaman izlesem yaşadığım ülkeye dair içimdeki derin yabancılaşma duygusu daha da dibe iniyor ve neredeyse magma tabakasına ulaşıyor. Düşünsenize biz Türkiye’de hemen her gün ülkemizi 1 kere   kurtarmak , geleceği üzerine kafa yormak zorundayız. Üstelik bize bu düşünceyi verenlerin önemli bir kısmı aynı zamanda dünyayı kurtarmakla meşguller. Ülkeyi , dünyayı her gün kurtaran insanlar için fani bir bireyin   kendine dair kaygılarını öne çıkarması ne büyük ayıp , ne ölümcül günah. Dünya dururken, olmadı ülke dururken bireysel tasalara , varoluş endişelerine kafa yormak…. Bu saçma kafayı bize tabii ki öncelikle 1945-1991 arasında dünyayı ikiye bölen soğuk savaş verdi. Bu dönemde her an komünistler bir taraftan ülkemizi işgal edebilir , dinimizi, milliyetimizi ve de ahlaksız dünya görüşleriyle en kıymetli varlığımız olan kutsal ailemizi ayaklar altına alabilirlerdi. Bu 45   yıllık paranoya 1991’de dünya iç

FOOTBALL IS MOST BEAUTIFUL THING OF THE WORLD

Resim
  When Argentina beat the Netherlands on penalties with Van Gaal's stubborn refusal to give Weghorst the first penalty (Tite did a similar stupidity to Neymar), Mario Kempes, who celebrates in stands, was the first team captain I ever saw lifting the world cup alive in my life. Mario Kempes was a good goalscorer, but the memories of the Argentine of '78, in whose name he lifted the trophy into the air, were not bright at all. Argentina was not only engraved in the mind as a military coup country in those years, but also aroused bad feelings by providing the average it needed through Peru, a junta country like itself, by scoring 6 goals to (I wrote without looking at google) while passing the tour. At that time, it was thought that the dictator of Peru sent his respects to the dictator of Argentina through his team. It's normal to bring this 44-year-old story to mind when you see Kempes in the stands.  Even if  Kempes were not in the stands, “football is never football” phra

DECİSİON TO LEAVE II

Resim
 One article was not enough, I felt I had to write the second one to explain the decision to leave. Or rather, it forced itself to write the article. I was just a middleman. I didn't try to look for words, build sentences. Let's leave aside the political one, there is not even a crumb of the social one in this film.  Even if we go back to the roots and dive into Dostoevsky's “Crime and Punishment”, we don't come across a crumb. In a detective story, it is actually impossible to stay away from the socia  to build a story. ”The Decision to Leave" is the impossible story. That's exactly why it's perfect. This is the perfection of fairy tales. if you listen to them 100 times, you won't get bored. I'm not saying you can watch this movie 100 times.  In any case, movies are not transmitted from ear to ear like fairy tales. When they are watched, they consume a lot of things. The visual one is more volatile than the auditory one. The mind shapes the corners

AYRILMA KARARI II

Resim
Bir yazı yetmedi Ayrılma Kararını anlatmak için ikincisini de kaleme almak zorunda hissettim kendimi. Hatta daha doğrusu yazı zorla yazdırdı kendini. Ben sadece aracı oldum. Sözcük aramaya , cümle kurmaya çalışmadım. Politik olanı bir kenara bırakalım toplumsal olanın bile kırıntısı yok bu filmde.   Hatta modern’i, post modern’i, post truth’u geçtim köklere   insek ve Dostoyevski’ye “Suç ve Ceza’ya” bile dalsak kırıntısına rastlamıyoruz. Bir dedektif hikayesinde bir suç öyküsünde toplumsaldan uzak durabilmek aslında imkansız hikaye kurmaktır. “Ayrılma Kararı” imkansız hikayedir. Tam da bu yüzden mükemmeldir. Masalların mükemmelliğidir bu. 100 defa da dinleseniz sıkılmazsınız. Bu filmi 100 defa izleyebilirsiniz demek istemiyorum.   Zaten filmler masallar gibi kulaktan kulağa aktarılmazlar. Onlar izlendiğinde pek çok şeyi tüketirler. Görsel olan işitsel olana göre daha uçucudur. Zihne köşeleri işletir. Sert ve dik açıları yerleştirir. Pek çok kez izlemek mümkündür   hiç birinde

FUTBOL DÜNYADAKİ EN GÜZEL ŞEYDİR

Resim
  Arjantin Hollanda’yı penaltılarda Van Gaal’in Weghorst’a ilk penaltıyı attırmama inadı ile (benzer bir salaklığı Tite de Neymar’a attırmayıp yapmıştı) yenerken tribünde göbek atan Mario Kempes benim hayatımda dünya kupasını canlı kaldırdığını gördüğüm ilk takım kaptanıydı. Mario Kempes iyi bir golcüydü ama adına kupayı havaya kaldırdığı 78’in Arjantin’in hatıraları hiç de parlak değildi. Arjantin o yıllarda akıllara bir askeri darbe ülkesi olarak kazınmakla kalmamış turu geçerken ihtiyaç duyduğu averajı kendisi gibi cunta ülkesi Peru’ya 6 gol atarak ( google’a bakmadan yazdım) sağlamasıyla da kötü duygular uyandırmıştı. O dönemde Peru’nun diktatörü Arjantin’in diktatörüne takımı aracılığıyla saygılarını gönderdi diye düşünülmüştü. Tam 44 yıllık bu hikayeyi Kempes’i tribünde görünce akla getirmek gayet normal.   Kempes tribünde olmasa da “futbol asla futbol değildir”ciler için 2022 Dünya Kupasında malzemeden bol bir şey yok. En başta kışın ortasında (nerede o eski kışlar ) K

WHO GIVES THE DECİSION TO LEAVE?

Resim
  Despite the complicated and dark fiction of the decision to leave, perhaps most unforgettable snow and sea scenes in history  of cinema have been created. The scene in which snow fell on just two people like a dream, must have already entered the legends.  The coast described as the Lion cliffs, on the other hand, hosts one of the most tragic uses of a tide in the history of cinema in the last scenes.The calm but persistent waves of the sea and the soft but insecure structure of the sand refer to the most basic weakness of human life. The waves leave no trace on the sand, and man is helpless against these calm forces. He can't understand how uncanny the sand sliding under his feet is.This dark film with  full of secrets is actually like a tribute to the technological achievements of the Koreans, who are also the inventors of the famous Samsung. Information is constantly flowing from mobile phones, smart watches. Chinese woman spekas Korean with her  phone. Siri finds beautiful so

AYRILMA KARARINI KİM VERİR?

Resim
  Ayrılma Kararı   karışık ve karanlık kurgusuna rağmen akıllarda belki de sinema tarihin en unutulmaz kar ve deniz sahneleri ile kazınacak. Karın bir rüyayı andırır gibi sadece iki kişinin üzerine yağdığı sahne efsaneler arasına çoktan girmiş olmalı. Aslan kayalıkları diye anlatılan sahil ise son sahnelerde bir gelgitin sinema tarihindeki en trajik kullanımlarından birine evsahipliği yapıyor.Denizin sakin ama ısrarlı dalgaları ve kumun yumuşak ama güven vermeyen yapısı insan hayatının en temel zayıflığına gönderme yapıyor. Dalgalar kumda iz bırakmıyor ve insan bu sakin güçlere karşı çaresiz. Ayağının altında kayan kumun ne denli tekinsiz olduğunu anlayamıyor. Bu sırlarla dolu karanlık film meşhur Samsung’un da   mucidi olan Korelilerin teknolojik başarılarına da bir saygı duruşu gibi aslında. Sürekli cep telefonlarından, akıllı saatlerden   bilgiler akıyor. Çince dinleyen telefon Korece konuşuyor. Siri yaşlı kadınlara güzel şarkılar buluyor. Dedektif olayların sırrını teknoloji

SIMSIKI SARILAMAMAK ÜZERİNE KISA BİR FİLM

Resim
  Türkiye’de son günlerin popüler konusu market fiyatları.   Eşeği dövemeyenler semerin canını alıyor. Bütün bu ekonomik kargaşa içinde memleketimizin bir yönünün avantajını doyasıya yaşıyoruz. Malum ekmeği, peyniri, zeytini, çayı bolca alır fiyatına kafa yorarız da Allahtan kültürdü, turizmdi bizim derdimiz değildir. Dünyayı gezmeyi bırak; memleketin tadını çıkaracağınız köşelerini bile gezenlere parmakla rastlanır. Kapadokya’da balona binen Japonlar belki Türkiye nüfusundan bile çoktur(!) Kitap, dergi almak sadece halkın cüzi bir kesimi için gündem maddesi oldu. Velhasıl kültür tüketmek bizim için önceden lüks değildi ama lüzumsuzdu. Bugünlerde lüzumsuz bir lükse dönmüş durumda. At mı arabayı çekiyor? Araba mı atın ardında tartışmaya değer mi bilmem ama herhalde kitap okunmayan memlekette enflasyona müsebbip olarak marketlerin tercih edilmesi tesadüf olmasa gerek. Dünyadan haberi olmamakla övünen bir halk için bu durum   (haberi olanlar nedeniyle) layık olunmasa da kaçınılm