AYRILMA KARARINI KİM VERİR?
Ayrılma Kararı karışık ve karanlık kurgusuna
rağmen akıllarda belki de sinema tarihin en unutulmaz kar ve deniz sahneleri
ile kazınacak. Karın bir rüyayı andırır gibi sadece iki kişinin üzerine yağdığı sahne efsaneler arasına
çoktan girmiş olmalı.
Aslan
kayalıkları diye anlatılan sahil ise son sahnelerde bir gelgitin sinema tarihindeki en trajik
kullanımlarından birine evsahipliği yapıyor.Denizin sakin ama ısrarlı dalgaları
ve kumun yumuşak ama güven vermeyen yapısı insan hayatının en temel zayıflığına
gönderme yapıyor.
Dalgalar
kumda iz bırakmıyor ve insan bu sakin güçlere karşı çaresiz. Ayağının altında
kayan kumun ne denli tekinsiz olduğunu anlayamıyor.
Bu sırlarla
dolu karanlık film meşhur Samsung’un da mucidi olan
Korelilerin teknolojik başarılarına da bir saygı duruşu gibi aslında. Sürekli
cep telefonlarından, akıllı saatlerden bilgiler akıyor. Çince dinleyen telefon Korece
konuşuyor. Siri yaşlı kadınlara güzel şarkılar buluyor. Dedektif olayların
sırrını teknoloji yardımıyla aydınlatıyor.
Akıllı
telefon sandığımız aletlerin aslında bizi takip edip raporlayan birer kayıt
makinası olduğunu görüyoruz. Tüm deliller onlarda saklanıyor ve denizin
derinlerine bile atılsa çıktığında tüm sırları ifşa etmeye gücü yetiyor.
Bazen bir
filmi çözmek için filmin adına dönüp bakmak gerekir. Ayrılma yada Ayrılık Kararı
böyle filmlerden.
Ayrılmanın zamanı
tam olarak ne zamandır?Ayrılık kararını kim verir? Ayrılık tam olarak ne demektir? Bu soruların cevabını arayan ve bu soruları
soran bir film.
Kara Filmin tüm unsurları baştan sona yükleniyor. Sadece anlatı değil kara olan. Gecenin karanlığı yada güneşsiz gündüzlerin kasveti de çöküyor filmin başından sonuna kadar. Çoğunlukla siyah beyaz bir film izliyor gibiyiz.
2 eşinin ardı
ardına trajik ve karanlı ölümlerinin yüküyle karşımıza çıkan bir kadının merkezde
olduğu bir film bu.
“Ayrılık da
sevdaya dahil” olsa da Ölüm’le gelen ayrılığın artık sevdalık bir hali
kalmıyor. Ölümlerin karanlık yüzlerini çözmeye çalışan dedektif ise bir
İnsomnia hastası.
Haftada
sadece 1 gün eve gelebilen part time eşininin full time işi ise başka bir şehirdeki Nükleer Reaktörün sorunsuz
çalışması.
“Haftada 1
de olsa sevişmeliyiz” diyor kocasına. “Sevişmek sağlığa yararlıdır. Birbirimize
kızgın da olsak bundan vazgeçmeyelim.”
Yine de
haftanın 6 gecesini yalnız geçiren uykusuzluktan muzdarip bir dedektif
için yoldan çıkmak uzak bir seçenek
değil.
İlk eşin
dağdaki ölümünün sırrını çözmeye çalışırken kendini dul kalan şüpheli eşin
evini gözlemlemeye veriyor. Karısının
yokluğunda takıntıya varan bu araştırma çabası bir süre sonra meyvesini de
veriyor ve işin sırlarını ortaya çıkarmayı başarıyor.
Yine de bazı
sırlar bilinmese daha iyi olur belki de. Sırrını çözdüğü olayın yükü ağır
geliyor ve onu eziyor.
Uykusuzluk
ve eşinden uzak kalmanın çözümünü Nükleer Reaktörün şehrine taşınmada buluyorlar.
Ama burada
da senaryo tekrar ediyor ve aynı kadının, bu defa yeni evlendiği 2. eşinin ölümünü araştırırken buluyor dedektif
kendisini. İlk olaydan tam 13 ay sonra.
Bu arada
karısı da hayatlarına fazlasıyla giren bu kadından duyduğu rahatsızlığı
gizlemiyor ve arkasına bakmadan terk ediyor kocasını. “Kızgın olsak da
sevişmeyecek miydik” diye safça soran
adamı çiğneyip geçmeye tereddüt etmiyor.
Bu kısır
döngü senaryonun sonunda ise daha da yakıcı SON bir ayrılık kararı ile
tanışıyoruz.
Bütün ayrılık
kararlarını hep aynı kişi veriyor film boyunca. Bu kararları takip ederken başı
dönen dedektifin ise yapabileceği fazla bir şey kalmıyor,
Her sırrının
çözüldüğünü anlayan kadın ise çözümü kendisini bir sırra dönüştürmekte
buluyor.
Ayrılık
kararını veren son sözü söylüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder