Kayıtlar

Ekim, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CUMHURİYETİN ANLAMI VE MUHAMMED İHSAN OĞUZ

Resim
  Bir süredir Kastamonu sessiz sedasız bir devrime olmasa da bir dönüşüme evsahipliği yapıyor. Ortaokul 1.sınıftan beri kardeşlik hukukum olan bir dostumun çabaları ile gerçekleşiyor bu dönüşüm. Ülkemizin en çok tartıştığı zamanını en çok meşgul eden bir konuda tuğlalar en temelden   yukarı dikkatlice konularak bir bina yapılıyor. Bina derken     elle tutulur bir binadan da söz ediyorum aslında. Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi binasını da kendi kaynaklarıyla inşa eden İhsan Oğuz dedesi Muhammed İhsan Oğuz’un eserlerinin günümüze taşınması ve günümüzün onunla tanışması için çaba sarfediyor. Ülkenin kırılma eksenlerinden biri olan din konusundaki çalışmalar bir kesim için ne denli büyük heyecan yaratsa da diğer bir kesim de bunlara   kuşkuyla yaklaşıyor. Politik ve toplumsal hayatın fay hatları kendini bu konudaki sarsıntılarla gösteriyor. Böylesi zor bir iklimde bir din adamının eserlerinden bina ve binadan ilham üretmek cüretkar bir iş. Özellikle belirli ölçüde sekü

BİR LİYAKAT ANITI : HALİT KIVANÇ

Resim
Babamın da adı Halit olduğu için Halit Kıvanç çocukken bende hep  ekstra bir yakınlık hissi doğurur. Televizyonun kral olduğu yıllarda sadece bir spiker olmanın ötesinde sürekli göz önünde bir fenomendi aslında.  Çok yıllar önce bu dünyaya veda eden Cenk Koray'ın en sadık ekurisi olarak belleklerde yerini aldı.  97 yasinda fani bedeni bu dünyaya veda etti. Anısı ise hiç yok olmayacak.  Sadece işitsel ve görsel mecrada değil  bizim kuşağın çocukluğuna damga vuran ve ayrı bir yazının belki de kitabın konusu olmayı hak eden Milliyet Çocuk Dergisinde de imzası vardı. 23 Nisan'ların sesi o oldu.  Halit Kıvanç 2.Dünya Savaşı'nın hemen ardından dönüşen dünyayı Türkiye’ye tanıtmada başı çeken kişidir . Dünyanın futbol topunun etrafında bir başka döndüğü yılların ülkedeki en iyi tanığı kuşkusuz oydu . Pele ile başlayan bu tanısıklık Maradonaya uzanan bir çizgiyi tamamlar . Halit Kıvanç, futbolun ülkeyi birleştiren heyecanını modern zamanların icadı televizyon eğlencesiyle birleşt

SİNEMANIN SINIRLARI GENİŞLERKEN

Resim
  Görsel ve plastik sanatların teknolojinin gelişmesi ilebirlikte anlamının değişime uğradığını buna karşılık sinemanın isebaşlangıcından bu yana teknoloji ürünü olduğu için değişmediğini daha önce de yazmıştım. Sinema fotoğrafın resme, 3 boyut teknolojisinin heykele yaptıklarına bakıldığında en son gelmesine rağmen hala en orijinal olan belki de. Özellikle bienallerde karşımıza çıkan “İŞ”ler resim , heykel yanında çokça   video yerleştirme içerir. Bazen işin kendisi bir video yerleştirme olur. Burada artık soyutlaşan resim yada heykel değil bizzati işin dijitalleşen kendisidir. Sanatın bu yapı değişimine tanık olmak çoğu zaman sıradan insanlar için zorluklar içerir. Karşımızdaki görselin bizi rahatlatmaktan çok rahatsız etmesini yada anlamak için gösterdiğimiz çabayı sindiremeyiz. Sanatın yüzyıllar boyunca sanatçının doğayı en iyi şekilde kopya etmesine olduğuna dair yargımız bizi ketler. Ted Fendt’in meta sineması ile karşılaştığımda da buna benzer cümleler kurmuştum. Başlama

FACEBOOK , ANTHONY HOPKİNS VE BABAM

Resim
  Anthony Hopkins benim bildiğim ünlüler arasında facebook’uen yoğun kullanan aktör. Hesabında çok eğlenceli şeyler paylaşıyor. Facebook yaşlıların yeri diyen gençlere inat mı ediyor bilmiyorum. Benim facebook’daki motivasyonuma da en çok katkıyı Hopkins’in paylaşımları da   veriyor. Facebook’u sadece Hopkins için değil babam   için de takipten ve içerik paylaşımı için kullanmaktan vazgeçmiyorum. Babam Anthony gibi içerik üretemese de eklediğim postları biraz geç de olsa görüyor, beğeniyor, onlara yorum yapıyor. Hopkins ve Babam arasındaki facebook ortak paydasınıbaşrolünü oynadığı Baba filmini izlerken aklıma getirmedim. Çünkü tanrıya şükür ki Babamın zihni pırıl pırıl. Alzhemier’dan muzdarip hayali Anthony’ye can veren Anthony Hopkins’in bu 92 dakikada bizlere sordurduğu soru tam olarak şu : Madem Herşeyi Unutacağız bütün bu hayatın anlamı ne? Hopkins’in en ufak bir tereddüte yer bırakmadan acaba gerçekten hasta olabilir mi zannını uyandırdığı filmin insan hayatının fiziksel

KADER DEĞİL DANİMARKA

Resim
  Türkiye’de gençlerin en çok yaşamak istediği ülkeler sıralamasına Danimarka açık ara girer. Çünkü Danimarka Türkiye’nin %5’i kadar bir toprakta Türkiye’nin %10’undan daha az insanın Türkiye’den 10 kat daha zengin olarak yaşamlarını sürdürdüğü bir ülkedir. 6 milyon Danimarkalı 42 bin km2 toprakta   86 milyon Türkiyelinin 800 bin km2 toprakta üretebildiğinin   yarısından daha çok üretime damga vurmuşlardır. Bir başka hesapla; Danimarka’lılara Türkiye kadar toprak verseniz 8   trilyon dolar hasılat yaratırlar ki bu Amerika’yı da Çin’i de katlar. Bu fantezi dolu mukayeseleri bir kenara bırakıp Danimarka’nın    bu göz kamaştıran performansı nasıl sağladığının ipuçlarını bir filmin detaylarında araştıralım. Film Fatih Pelle gibi epik bir filme imza atan Billie Augustimzalı. Nobel ödüllü bir Danimarkalı yazarın; Henrik Pontoppidan’ın ciltlerdolusu bir eserinin filme dönüşmüş hali. Hikaye Jutland’da yani Danimarka’nın görece en az gelişmiş bölgesinde bir genç adamın Kopenhag’ta ünive

DÜNYANIN HABERLERİNE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR

Resim
  Dünya’nın Haberleri  T om Ha nks’in sarış ın bir Kızılderili(!) çocukla Amerika’nın derinlerindeki 1000 km’ye varan yolculuğunu anlatıyor. Hikaye Amerikan iç savaşı henüz bitmişken savaşın yenik Güneyinin en yeniği olan Teksaslıların ülkesinde  geçiyor . Yenik savasçılardan Yüzbaşı Kidd yenilgiyi hazmetmiş ve savaşmaktan yorulmuştur, Tuhaf bir iş bulmuştur kendine. Kasabaları gezen bir haber sunuculuğudur işi. Yerel ve ulusal gazetelerden derlediği haberleri farklı kasabalarda okur. Gazete okuyacak zamanı, parası ve belki de eğitimi olmayan insanlar bir tiyatro düzeninde takip ederler bu zamane   “Anchor”unu. İşine saygılı bir   insan olarak traşını ve boyun bağını eksik etmez Yüzbaşı ve toplanan ahaliyi haberlerle bilgilendirir. Radyonun bile henüz keşfedilmediği bir çağda insanların dünyaya açılan kapısı gazetelerdi. Gündelik yaşam derdindeki bu insanların dünyada olup bitene dair bilgi açlığını doyurur bu faaliyet.   İnternetin pabucunu dama değil uzay boşluğuna attığı gaz

BAŞLANGIÇTA BACH VARDI

Resim
  Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı . İncilin açılış cümlesi bu sizlere de tanıdık gelmiş olmalı. Peki sözden önce ne vardı? İncile bakarsak hiçlik. Milyarlarca Hristiyan tarih boyunca   bu sözün arkasından gitti. “Bach’tan Önceki Sessizlik” filminin İncile uyarlanmış versiyonumuhtemelen şöyle olacaktır. Başlangıçta Bach vardı. Bach Tanrı’yla beraberdi ve Bach (Müzik için) Tanrıydı. Bach severlerin Bach’a atfettikleri tanrısallık bakımından çok tanıdık bir ifadedir bu. Bach müziğin tanrısal bir sesi olarak dünyaya gönderilmiş bir lütuftur bu anlayışa göre. Johann Sebastian Bach’ın müzikleri, hayatından fragmanlar ve geçmişle günümüz arasındaki geçişlerle örülmüş bir film Bach’tan önce sessizlik. Parlak ve zekice kurgulanmış bazı sahneleri ise Bach ve müzikseverlerin damağını çatlatma amaçlı sanki. Boş bir metroda Bach çalmaya başlayan bir çellist; karşısında bir diğeri, onun yanında biri, onun karşısında bir diğeri ve böyle sü

"AHLAK" NEDİR NE İŞE YARAR?

Resim
  "Bazı ruhlar başkalarına sert görünebilir, ama bu sadece onlar tarafından bilinen, daha derinden ilgilenmenin ve hissetmenin bir yoludur.” Marquis de Sade Tarım toplumuna geçtiğinden bu yana insanlık savaşı ve çatışmayı hayatının bir parçası durumuna soktu.   Çıkar çatışması insanlığı diğerine zarar vermede   2 Dünya Savaşının ve ardından Atom Bombasının patlamasıyla zirveye taşıdı. İnsanın insana zarar verme kapasitesi sınırsız noktaya geldiğinde artık dünyadaki yaşam bile tehdit altındadır. Engizisyondan modern zaman hapishanelerine kadar bireyin şiddet ile düzene uydurulma çabası aralıksız devam etmiştir. Toplum sözleşmesi   Rousseau’nun bir kavramsallaştırması olarak şiddetsiz bir dünyanın kapılarını açmak için belki de ilk bütünsel çabayı işaret eder. Ortak yaşamın kurallarına uyarsak artık şiddete daha az yada hiç ihtiyaç duyarız. Bütün bu şiddet ilişkilerinin tamamında güç dengesizliğinden söz etmemiz gerekir. Şiddet zayıf ve güçlü arasındaki diyalektik var oldu

Z'DEN ATHENA'YA : FAŞİZME GEÇİT YOK

Resim
  Paris'e gideli neredeyse 25 sene oldu. 25 sene önce gittiğimde bile şehir sakinleri arasında beyaz Avrupalı görünümde olmayanlar çoğunlukta idi. Aynı şeyi Londra için de söyleyebilirim. Uzun sömürge döneminin bu ülkelerin en büyük kentlerine armağan ettiği     etnik yapının aradan geçen çeyrek asırda daha da baskın hale geldiğini anlamak için müneccim olmaya gerek. Athena Paris’in o parlak planlı merkezinin uzağında bir toplu konut bölgesi olarakresmedilmiş. Gerçekteyse Paris’e 35 km uzaktaki Evry köyünde çekilmiş hikaye.   Bir tür Bağcılar yada Esenyurt diyebiliriz. Cezayir kökenli ve Fransızca konuşup Arapça dua eden bu insanların başlarına gelen son felaket ise 13 yaşındak İdir’in Polislerce dövülerek öldürülmesi. Polislerin öldürdüğü İdir’in tam 3 erkek kardeşi daha var filmde tanıtılan .   Abdel de bir Polis ve daha önce Orduda da görev yapmış. Karim kardeşinin kanını yerde bırakmak istemeyen ateşli bir genç ve daha büyük olan Muktar ise yaşadığı yeri uyuşturucu faali

SU VE AĞAÇ /ANNE VE OĞUL/ FİLM VE GERÇEK

Resim
  Fotoğraf resmi, dijital teknolojiler genel olarak plastik sanatları dönüştürdü. Artık soyut olanın peşinde gidiyor estetik. Sinema ise başlangıcından itibaren bir teknoloji ürünü olduğu için belki de en az dönüşüme uğrayan   sanat dalı olarak yer alıyor. Sessiz filmler zamanında çekilen filmlerin janrları hala geçerli. Buna en karmaşık efektlerle süslü çağdaş bilimkurgular bile dahildir. Sinema sonsuz bir yabancılaşma duygusunu yaşatmak için doğmuştur ;   yapaylığın ve üretilmişliğin neticesi gibidir. Bu duygu sadece filmin çekim sürecinden, çekildikten sonra seyirciye ulaşma sürecinden kaynaklanmaz. Sinema birbirine yakın gibi   görünen ama aslında sadece bir film kotarmak için bir araya gelen insanlarla var olur. Oyuncuların bütününe cast denir ve “cast”ı senarist ve yönetmen bizim karşımıza bitmiş bir filmin kurgusunda  çıkarır. Sinemanın en temel yabancılaştırıcı yönü de bu birbirinden bağımsız bileşenlerin bir araya gelerek sanki sahici bir hikayenin parçasıymış gibi yap

ARTAN SERVET EŞİTSİZLİĞİ ÜZERİNE

Resim
   Gelir eşitsizliği Makro İktisat’ın önemli kavramlarından biridir. Philips Eğrisi ve Gini Katsayısı bu eşitsizliğin rakamsal karşılığı olarak yerini alır. Gelir eşitsizliğini gidermenin çeşitli yolları olabilir. Örneğin vergi oranları ile oynar ve ücretleri düzenleyebilirsiniz. Gelir eşitsizliği önemli bir sorundur ve belki de Türkiye’nin karşılaştığı iktisadi krizlerin arkasındaki en önemli sebeptir.   Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk günden itibaren bu gelir eşitsizliğinin etkisi altına girmiş   ve onunla yaşamıştır. Gelir eşitsizliği bir şekilde içselleşmiş ve toplum onunla öyle yada   böyle yaşamaya alışmıştı. Ancak Türkiye’nin 2015’ten itibaren yaşadığı politik   ve iktisadi savrulma 2021 sonlarındaki “kamikaze iktisat” ile beraber total bir iktisadi kaosa evrildi. Bu dönüşüm ülkeyi gelir eşitsizliğine ek olarak yepyeni bir kavramla tanıştırdı. Bu kavramın adı “servet eşitsizliğidir”. Servet eşitsizliği ile karşımıza 100 yılı bulan ülke tarihinde hiç görmediğimiz yeni v