SİNEMANIN SINIRLARI GENİŞLERKEN


 



Görsel ve plastik sanatların teknolojinin gelişmesi ilebirlikte anlamının değişime uğradığını buna karşılık sinemanın isebaşlangıcından bu yana teknoloji ürünü olduğu için değişmediğini daha önce de yazmıştım.

Sinema fotoğrafın resme, 3 boyut teknolojisinin heykele yaptıklarına bakıldığında en son gelmesine rağmen hala en orijinal olan belki de.

Özellikle bienallerde karşımıza çıkan “İŞ”ler resim , heykel yanında çokça  video yerleştirme içerir. Bazen işin kendisi bir video yerleştirme olur. Burada artık soyutlaşan resim yada heykel değil bizzati işin dijitalleşen kendisidir.

Sanatın bu yapı değişimine tanık olmak çoğu zaman sıradan insanlar için zorluklar içerir. Karşımızdaki görselin bizi rahatlatmaktan çok rahatsız etmesini yada anlamak için gösterdiğimiz çabayı sindiremeyiz. Sanatın yüzyıllar boyunca sanatçının doğayı en iyi şekilde kopya etmesine olduğuna dair yargımız bizi ketler.

Ted Fendt’in meta sineması ile karşılaştığımda da buna benzer cümleler kurmuştum. Başlamayan ve bitmeyen hikayeler anlatıyordu Fendt.

Sinemanın teknolojik olanaklarını dönüştürmek çok mümkün değil. Sonuçta Chaplin’in sessiz filmleriyle bugünün filmleri arasında özde çok fark bulunmuyor.

African Desperate     yukarıda tarif ettiğimiz manada  ve Bienallerde bulabileceğimiz türde eserlerin yaratıcısı olan  bir sanatçı film çekerse karşımıza ne çıkar sorusuna  cevap veriyor.

Filmin aslında sinemada tanıdık olduğumuz oyun içinde oyun kategorisine dahil olduğunu söylememiz lazım. Filmin yönetmeni gibi baş oyuncusu da bir sanatçı hatta yönetmenin birlikte işler ürettiği bir sanatçı. Diğer rollerde de benzer sanatçılar yer alıyor. Bu haliyle aslında içiçe geçen  katmanların bileşiminden söz edebiliriz. Kendi hikayesini aktaran bir tür özyaşamsal öykü var karşımızda.

Bir film mi izliyoruz yoksa bienal tadında bir iş mi?

Filmi çözümleyen pek çok yazı özellikle filmin başlangıcına vurgu yapıyor. AfroAmerikanların yani siyah tenlilerin üzerinden başlayan bir film okumasını tercih ediyorlar. Bu belki filmin isminin de doğrudan bu kavramı içermesinden olabilir. Sonuçta filmin odağındaki ana karakter dışında filmde başka AfroAmerikan da görmüyoruz. Başlangıç sahnesi baş rolümüzün Yüksek Lisans tezini savunmak için hocalarıyla buluşmasını anlatıyor. Sanat okulundan mezuniyetin bu son aşaması biraz gergin başlasa da tatlı bir sonla neticeleniyor. Mezuniyet tescil ediliyor.  Sınav stresini ve hep birilerine bir şeyler kanıtlama görevini milli bir spor haline getirmiş bir toplum ferdi olarak bana bu mülakatın tonu gayet makul geldi.

Beni ayrıştırma konusunda daha fazla uyaran sahne ise baş karakterin Android telefonuna şarj bulunamaması  oldu. Afro Amerikan ana karakterimiz Palace hem de  DJlik için davetli olduğu partide neden iphone kullanmadığı yönünde ağır eleştiriye maruz kalıyor.  Filmin bienal işlerine en yakınsayan ve neredeyse bir video yerleştirmeye dönüştüğü parti bölümünün  izleyicinin bile kafasını dumanlandıran çılgın atmosferi içinde bu iphone merakı sınıfsal olduğu kadar da ırksal bir ayrımı işaret eder görünüyor. İnsanlar kafaları güzelken bile android ve iphone arasında ayrım yapabiliyordu.  Afro Amerikan arkadaşlarının (hemen hemen) aynı işlevleri daha ucuza sunan Androidi kullanmayı tercih etmesi beyaz tenli çoğunluk için hem tuhaf hem anlaşılır olmalı. En azından Android kullanan bunu neden tercih ettiğini biliyor.

Filmin 3 ana bölümünün sonunda ise Chicago’ya yolculuk var. Uzun ve çılgın gecenin sonunda Palace’in doğal olarak treni kaçırması, bir sürü fiziksel zorluk yaşaması ve bu arada arka planda ırkçılık üzerine kaba bir dille konuşan bir dış sesin varlığı yönetmenin bir video enstalasyon oluşturma çabası gibi görünüyor.

Film oldukça muğlak bir sonla belirsizlik içinde bitiyor. Hayat devam ediyor belki biraz da yeniden başlıyor.

African Desperate (= Afrikalı Çaresiz diye çevirebiliriz) sinemada değil ancak çevrimiçi ortamlarda izlenebilecek bazı detayları ile (sahne aralarına yerleştirilen pop-up ları sahneyi dondurmadan anlamanız mümkün değil) sinemanın yapısına dair bir meydan okuma .

Yapıyı bozarak anlamanın sanatsal bir iş olma sürecinden sinema neden bağışık olsun ?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum