BAŞLANGIÇTA BACH VARDI

 


Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.

İncilin açılış cümlesi bu sizlere de tanıdık gelmiş olmalı.

Peki sözden önce ne vardı?

İncile bakarsak hiçlik.

Milyarlarca Hristiyan tarih boyunca  bu sözün arkasından gitti.

“Bach’tan Önceki Sessizlik” filminin İncile uyarlanmış versiyonumuhtemelen şöyle olacaktır.

Başlangıçta Bach vardı. Bach Tanrı’yla beraberdi ve Bach (Müzik için) Tanrıydı.

Bach severlerin Bach’a atfettikleri tanrısallık bakımından çok tanıdık bir ifadedir bu. Bach müziğin tanrısal bir sesi olarak dünyaya gönderilmiş bir lütuftur bu anlayışa göre.

Johann Sebastian Bach’ın müzikleri, hayatından fragmanlar ve geçmişle günümüz arasındaki geçişlerle örülmüş bir film Bach’tan önce sessizlik.

Parlak ve zekice kurgulanmış bazı sahneleri ise Bach ve müzikseverlerin damağını çatlatma amaçlı sanki.

Boş bir metroda Bach çalmaya başlayan bir çellist; karşısında bir diğeri, onun yanında biri, onun karşısında bir diğeri ve böyle sürüp giderek tam 18 çellocuyu saydırır bize. Müziğin, modern zamanların, gençliğin ve estetiğin bir karması olan bu sahne filmin en sürprizli sahnesi olarak yerini alır.

Bu denli olmasa da yine etkileyici bir sahnede ise onlarca piyanist bir müzik aletleri dükkanında satılmayı bekleyen piyanoların taburelerinde belirir.

 

Film Bach’ın hayatından  kesitler sunarken bir tür belgesele evrilir. Brandenburg prensinin uykusuz gecelerine çare olarak sipariş ettirdiği Goldberg Varyasyonlarının hikayesine vakıf oluruz. Glenn Gould’un parmaklarında ölümsüzlüğe ulaşan varyasyonların teknolojiden yoksun bir çağda insanlara verdiği o yeri dolmaz tatmin duygusuyla tanışırız.

 

 Mahir ve konuşkan bir kasabın etleri sarmak için kullandığı kağıtların aslında Bach’ın el yazmaları olması ve kanlı kağıtların unutulmuş Bach ezgilerini tekrar hayata döndürmesi ise filmin bir şehir efsanesinden bizleri haberdar etmesi olarak hem komik hem trajik bir anıyı canlandırıyor. Bach’tan uzun yıllar sonra yaşamış  bir diğer besteci olan Felix Mendelssohn’un Matyas Pasyon’a can veren kişi olması ne kadar gerçekse bu eserin notalarının kasaptan çıktığı bir o kadar müphem olmalı. Yine de modern öncesi çağın pazarında gezen kahya ve onun bu beklenmedik keşfi filmin kabuklarının arasında parlayan inci tanelerinden sadece biri.

Filmin Bach’ın ömrünü adadığı Leipzig St. Thomas Kilisesi’ne ise özel bir yer vermesine şaşmamak gerekiyor. Bach’ı kilisede görüyoruz önce. Bir destekçisi ile sıcak bir sohbet ediyor sonrasında piyanonun başında egzersiz yapıyor.

Sonrasında modern zamanların St.Thomas’ı ile de tanışıyoruz. Olgun yaşta bir müzik adamının yatağından kalktığı belli çekici bir çellist kadın çellosuyla beraber kilisenin yolunu tutuyor.   Koronun yöneticisi ile kiliseyi geziyor, meşhur çocuk korosunun provasına eşlik ediyoruz.  

Batının gotik kentlerinin ayrılmaz parçası olan rehberli şehir gezilerinin Bach’lı versiyonundan ve Bach’ı canlandıran bir rehberden haberdar oluyoruz. Sanki Bach’ın çağından fırlamış gibi. Peruğunu poşetinde sallaya sallaya Leipzig cafe’sinde sıcak çikolatasını içtikten sonra konuklarıyla buluşuyor ve yüzlerce kez yaptığı gibi Bach’ı ve Bach’ın dünyasını anlatmaya başlıyor.

Dünya Bach’ı sevenler ve Bach’ı tanımayanlar diye ikiye ayrılır. Bach’tan önceki dünya neden müzikal manada hiçliktir sorusunun cevabı belki de şu sözde gizlidir : Bach dünyanın bir hata olmadığını bize gösteren birkaç şeyden biridir.

Dünyanın bitip tükenmeyen karmaşa ve tuhaflığı içinde Bach’ın ortaya çıkması sadece bir rastlantı olamaz. Einstein’in deyimiyle tanrı Evrenle barbut oynamaz.

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum