Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PARKTAKİ İNSAN FAKTÖRÜ VE 1844 EL YAZMALARININ ÖNEMİ

Resim
  Günün erken bir saatinde mahalle parkında tek başına maskeyle yürüyüş yapan adamın kafasından ne geçiyor olabilir? Kovid’in havadaki partiküllerden bulaştığı konusunda izlediği haberlerden etkilenmiş olması kuvvetle muhtemel olmalı. Park çok büyük olmasa da miskin köpekler dışında kimse yokken bile kendini maskeyle sağlama alacak kadar sağlığına düşkün birinin sportif olmasına da şaşmamak lazım. O zaman da bu mütevazi parkı değil çok daha farklı spor yapma alternatiflerini değerlendirmesini beklersiniz. Dünyayı etkileyen pandemi fiziksel bir hastalık olsa da dünyanın ne denli güvensiz olduğuna dair inancın da kendi çapında bir pandemi olduğunu söylemek yanlış olmaz. İnsanlar Marx’ın meşhur “zincirlerinden” başka kaybedecek şeyleri olduğuna olan inançlarıyla kendi alanlarını ve bütünlüklerini korumaya daha çok önem verir hale geliyorlar. İnsanı parkta tek başınayken bile maskeyle dolaşmaya ikna eden motivasyonun temel içgüdü olduğunu düşünmeme yol açan tabii ki Sharon Stone’

NAPOLİLİ MARTİN EDEN

Resim
Bir filmi   eve benzetecek olursak hikaye dış duvarları , oyunculuk çatıyı, sinema dili ise çevre düzenini oluşturur diyebiliriz. Uyarlama senaryolar ev için hazır duvarların gelip yerleştirilmesi demek olur bu durumda.  Başarılı , tanınmış, çok satan kitapların filme uyarlanması bu yüzden maça 1-0 avantajla başlar. Maçın sonucunu ise sinema dili ve oyunculuk belirler. Martin Eden’i 1900’lerin başı Amerikasından 1950’lerin ortası  İtalya’ ya taşıyan film sağlam duvarları ,sinema dili ve oyunculukla filmi Napoli’nin güneşli yüzünde bir villaya çevirmeyi başarıyor desek abartmış olmayacağız bu yüzden. Ama Napoli’nin tabii ki sadece güneşli villaları değil gölgeli metruk sokaklarındaki yoksul evleri de filmin hikayesinde yerini alıyor.Jack London’un bir hikayesinde yoksulluktan söz etmemek, mücadele eden insanlara yer vermemek akla gelemez zaten. Jack London Türkiye’de de iyi tanınan, eserleri eğitim sisteminin bir parçası haline gelebilmiş bir yazar. Modernizmin şafağı sökerken yazdıkla

DOĞUNUN VAADİ SEVGİSİZLİK

Resim
Eastern Promises Londra’da  geçen Rusya temalı bir Amerikan filmiydi. Onu izleyip yazdıktan hemen sonra Moskova’da geçen Rusya’ya dair bir film izlemek heyecan verici oldu benim için. Cronenberg’in filminden tam 10 yıl sonra çekilmesi zamanda yolculuğa dair beklentilerimi artırmıştı. Putin iyiden iyiye yerine yerleşmişken dünya ile çatışmalar da artarak devam etmektedir. 2017’de çekilse de asıl hikayesi 2012’ye tarihlenen en sonunda biraz zamanı ileri sararak  yine 2017’de bize veda eden bir film Loveless/Sevgisiz. Sondan başlarsak tam da Ukrayna ile itişmelerin yoğunlaştığı Doğu Ukrayna yani Donbass bölgesinin kana büründüğü bir dönemin resmiyle sona eriyor film. İlk anda filmin tamamı ile bir çelişki gibi görülebir bu durum Toplumsal olana yada siyasal olana dair neredeyse hiçbir şey söylemiyor bu en son birkaç dakikaya kadar.  Bir aile hikayesi izliyoruz. Dağılmış bir ailenin son anlarına yetişiyoruz. Çekici anne, Beyaz yakalı koca ve yalnızlığının içinde hapsedilmiş bir 12 yaş oğla

BELFAST TÜRKİYE’YE NE KADAR UZAKTIR ?

Resim
  Türkiye Dünyanın Neresinde? Bu sorunun cevabını nasıl vereceğiz? Her 10 kişiden sadece 1’İnin pasaport sahibi olduğu bir ülkenin dünya ile alışverişi ne denli mümkün olabilir? Patagonya’yı yada   Japonya’yı bir kenara bırakalım. Bulgaristan’ı Yunanistan’ı Gürcistan’ı İran’ı dahi bilmeyen milyonlar bu ülkenin fiziksel sınırları içinde hayatlarını başlatıp bitiriyorlar. Bir tür görünmez hapishane diyebiliriz . Tabii ki son dönemlerin artan kurları ve enflasyonu da buna katkı vermiştir ama pasaportsuzluk, dünya ile irtibatsızlık yeni bir şey değil. Belki de bütün bu kopukluk nedeniyle dünyanın en ağır iktisadi felaketlerinin birinden geçiyoruz. Yapısal reform deyince herkesin aklına ekonomi falan geliyor. Belki de gerçek yapısal reform Türk İnsanına Dünyanın Neresinde olduğunu   anımsatmakla mümkün. Evliya Çelebi’nin bundan asırlar önceki yolculukları ile övünen bir toplumun bireyleri bugün ülkelerinin fiziksel ve zihinsel sınırlarına hapsolmuş, uzun farların etkisinde bir t

CRONENBERG'DEN ULUSLARARASI İLİŞKİLER DERSLERİ

Resim
Rusya’nın Ukrayna işgaline en çok tepki veren batı ülkesi İngiltere’dir. Uluslararası İlişkilerin derin girdapları içindeki bu tartışma dışarıdan bakanlar için anlaşılır olmakla beraber zaman zaman abartılı olarak da yorumlandı . Rusya’nın İngiltere’deki hükümet krizlerine dair alaycı ve sarkastik tepkilerine de şahit olduğumuz bu ilişki ağının arka planındaki motivasyonlar çok fazla boyut içeriyor olmalı.  Rusya-İngiltere ya da doğru deyimle Büyük Britanya ilişkilerini 2000’lerin başından bu zamana incelediğinizde aradaki bağların nasıl koptuğunu ve tamir edilmez yaraların açıldığını görebilirsiniz. Rus Muhalif ve eski ajan Litvinenko’nun 2006’da zehirlenerek öldürülmesiyle büyük ölçüde belirgin hale gelen bu kaotik ilişki yapısı 2021’in başındaki Ukrayna krizi ile boyut değiştirerek tam bir soğuk savaşa hatta olasılıksız bir sıcak savaşın ön sevişmesine dönüşmüştür. Rusya’nın İngiltere ile 2 Dünya Savaşında da önce düşman sonra dost olarak gelişen müttefik ilişkisi belki de kökleri ç

SAVAŞ CİNAYETTİR. ( zorunlu değilse)

Resim
  Savaş mecburiyet değilse cinayettir sözünü Atatürk’ün   bıraktığı düşünsel miras bakımından özel bir yere koymak lazım. Hoş mecburiyete dair  “kime göre neye göre” değerlendirmeleri yapılabilir. Ama kabul görmüş değerler açısından mecburiyet tanımı aslında açıktır. İnsanlığın dünyaya göre kısa, yazının keşfinden beri geçen süreye göre uzun tarihinde savaşlar hep var oldu. Bugün bile artık dünyanın minicik ekranlara sığdığı bir çağda savaştan söz edebiliyoruz.   . Başa dönersek Savaş mecburiyet değilse cinayettir sözünü aslında en basit haline çevirirsek ulaşacağımız cümle şu olacaktır : Savaş Cinayettir. Hiç de yanlış değil aslında. Üstelik cinayet (genelde) tanıdıklar arasında olduğu halde savaşta ne ölen ne de öldüren arasında o son saniye dışında genelde tanıdıklık olmaz. Ölen öldüren onu öldürmezse öldüren konumuna geçecektir. Bugün iha yada siha ile yapılan savaşlarda insansız denilen araçların arkasında da elbette insan var. Onlar bu aletlerii üretiyor, tasarlıyor