ICH BIN EIN BERLINER

 


Arte Kanalında dizi izleyip bir de bunu yazıya dökmenin 2023 Türkiye’si için bile (belki de tam onun için;) hafiften bir salyangoz ticareti olacağının farkındayım.

Beşiktaş’ın durumu iyi olsa bile Digitürk’de en çok Mezzo izleyen ve gerçekten de salyangozları mideye gümbürdetmiş biri olarak daha pek çok benzer icraatım var. Beni bilen biliyor zaten.

Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim

zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların arasında uygunsuz biriyim

Neyse konumuz bu değil. Konumuz  ne zaman Almanya’ya yolum düşse Televizyon’da takılmadan duramadığım Arte Kanalın Smart TV’ye yüklediğim versiyonunda rast geldiğim 6 bölümlük süpersonik, fırtına gibi ve  taptaze dizisine dair.

İstanbul’un daha adam gibi içki içilen, bisiklete binilen, araba sürülen, yolda yürünen, lezzetli sosisler yenilen ve daha az deniz daha fazla nehir içeren versiyonu, hadi diyelim üvey kız kardeşi Berlin’e dair bir hikaye  başlı başına çekim sebebidir zaten benim için.

Ama bu dizi sadece Berlin’de geçtiği için benim “must see” “illa ki izle” listeme girmedi.

Bu dizide toplanan potansiyel enerjinin benim için ifade ettiklerini saymak bile aslında yazının sonunu getirecek kadar  uzun sürebilir. Bu enerjinin kapasitesi orta büyüklükte bir duygusal termik santral, bir dejavu depolama alanı.

Neresinden başlayayım .

Dizinin başrolündeki 17 yaşındaki ergen liselinin bir klasik müzik hayranı olmasından mı?

Bu klasik müzik delisinin başucundaki bestecinin Çaykovski olmasından mı?

Son izlediğim filmin Çaykovski’nin Karısı olmasından mı?

Berlin’den henüz Cumartesi gün dönerken son günü geçirdiğim Charlettenbourg’daki  bir lisenin hikayenin merkezinde olmasından mı?

Bütün bunlar yetmez gibi dizinin ikinci baş rolünün daha Cumartesi günü hep birlikte poz verdiğimiz resmin içinde yer alan oğlumun arkadaşı gibi Vietnamlı olmasına mI?

Daha da bunlar yetmiyorsa Berlin Havaalanında Beşiktaş’ımın Galatasaray’la (allah HUM’u bildiği gibi yapsın!) maçını izlerken yanıma çöküp "maç mı izliyorsun" diye soran en az benim kadar fanatik Union Berlin taraftarının Çin’e yolculuk yapacağı gün statdan koşturarak üzerinde formayla havaalanına gelmesini unutmamışken filmin üçüncü başrolünün de fanatik bir Union Berlin’li olmasına mı?

Ardarda izlediğim filmlerin hepsinde temanın eşcinsellikle ilişkili iken bu defa da göbekten bir eşcinsel hikayenin anlatılmasına mı?

Daha da yetmez derseniz iki erkek çocuk babası sıfatımla baba-oğul/ana-oğul ilişkileri açısından ders niteliğindeki senaryoya mı?

En çok Assos’ta karşıma çıkan tuhaf insan tabakasının   Almanya’da da var olduğuna ve buna kısaca Eco-Yuppie dendiğini öğrenmeme mi? Eco-Yuppie !!!

Domuz kulağı, tavuk ayağı ve buna benzer bilumum Vietnam yemeklerinin aslında hiç de o kadar tuhaf olmadığını ve gayet lezzetli olabileceğini görmeme mi?

Bach’tan Beethoven’e, Mozart’tan Schubert’e ve tabi kaçınılmaz olarak Çaykovski’ye uzanan bir konser tadında diziyle benim gibi bir klasik müzik delisine daha ne verebilirsiniz?

Jeneriğinde bolca Türk kadın ismi geçen dizinin muhtemel ki liseli haşarı kız tayfasının da Almanya’nın 4.kuşak Türk kızların olduğunu kanıtlayamam ama buna eminim.

Berlin’in  İsrail-Filistin patırtısı ile façası hafiften bozulsa da bu şehrin damarlarında akan kanın gerçek ve özenti Hitler/ler’in hayal ettiğinin tam aksi olduğu kuşkusuz.  

Dizinin cinsel, etnik, bedensel, sınıfsal, yaşsal vs her tür ayrımcılığı çöp sepetine atarken teknolojiyi ve onun insanı hapsetme yeteneğini de göz önüne sermesi adeta bir post-post truth çağ manifestosunu andırıyor.

Berlin Üzerinde Çıplak Berlin’in üvey ağabeyi İstanbul gibi  uzaklaştıkça çirkinleşen yakınlaştıkça güzelleşen şeyleri resmediyor.

Berlin’de Köhne evler ve Güzel Sokaklara karşı İstanbul’da Çirkin sokakları ve süper lüks rezidanslar bulursunuz.

Berlin Üzerinde Çıplak bize Berlin’e süperlüks rezidans yapmanın hiç de parlak bir fikir olmadığını da söylüyor.

Berlin’e dair son izlediğim ve yazıya döktüğüm Undine’de Berlin’in aslında bir bataklık üzerine kurulduğu anlatılıyordu. Belki de dünya aslında bir bataklık üzerine kurulmuştur. Fazla debelenirseniz batarsınız.

Undine de klasik müziğin Baş Tanrısı Bach ile beraber yol alıyor, İklim krizini ve insanı yok eden gelişme paradoksunu konu ediyordu.

Berlin Üzerinde Çıplak da Berlin’de olmanın dünyanın meselelerine duyarlı olmayı zorunlu kıldığını bir kez daha haykırıyor. 

Hepimiz biraz Berlin’li olmalıyız o zaman. 

Rahmetli John F. Kenedi’nin dediği gibi.

"İch bin ein Berliner"/Ben bir Berlinliyim

 

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum