Ne Makrosun Ne İhtiyatsın ; Seni Gören Yollara Dökülsün!
Türkiye’nin Orwellian günleri bittiğinde, mevcut haliyle
tarihin çöp sepetine atılması ve ağza alınması kotaya bağlanması gereken ifade
“Makro İhtiyati Önlem” olmalıdır.
Asıl amaç, ülkede kurulan dengesiz ve bir sağ iktidar
için utanç vesikası olan ekonomiye kamusal müdahale gücünü canlı tutmaktır.
Bankaları değil, bir kısmı yeşil sermayeye ve iktidar cephesine dayalı finansal
ve yarı finansal yapıları büyütmektir. Türk bankacılık sisteminin AKP döneminde
küçülmesi ve sermaye kaçışının artması, bu tercihin doğrudan sonucudur.
Voltaire, Kutsal Roma İmparatorluğu için “Ne kutsal, ne
Roma, ne de imparatorluk” demişti. Bizde de yıllardır bitmeyen bir iktisadi
tekerleme var: Makro İhtiyati Önlem. “Makro” batıdan, “ihtiyat” doğudan,
“önlem” ise bizden. Aşure misali; içine ne koysan oluyor, elde ne malzeme varsa
o kullanılıyor.
Bu önlemleri Türkiye piyasasına ithal eden Ali Babacan’dı.
Babacan, malum, günümüzün hızlı muhaliflerinden. Taraftarlarına bakılırsa,
Babacan gelecek, değneğini vuracak ve tüm dertler bitecek. Babacan’ın devrini
hatırlamak için Medusa’nın Salı’nı izlemek gerekir. Akılda kalanlar ise makro
istikrar, düşük enflasyon, istikrarlı kur ve pastanın çileği olarak düşük faiz.
O dönemin iktisadi görünümü bir kadın olsaydı Türkan Şoray,
erkek olsaydı Kartal Tibet olurdu; senarist ise Ali Babacan. Gelgelelim,
“istikrarlı hayal hakikat dese de” şarkılar, istikrarlı ekonomi bizde tek adam
rejimine döşenen taşlar oldu.
Ali Babacan döneminde Makro İhtiyati aşurenin içinde neler
yoktu ki! Ödemelerinde bir gram sorun olmayan konut kredisi LTV oranıyla
başlayan seri, konut teminatıyla çekilen tüketici destek kredileri, memlekette
her kuruşu kayıt altına alan senet sepetini çöpe atan kredi kartına taksit
inovasyonu, orta sınıf dostu uzun vadeli ihtiyaç kredileri ve Babacan’ın
Çıkrıkçılar Yokuşu’nda babasının yerine kasada dururken kullandırdığımız taşıt
kredileri... Babacan’ın “devr-i saadetinde”, yani muhteşem yüzyılında, Makro
İhtiyati Çorbası’nda güncel jargonla “telef olan” bankacılık inovasyonları
bunlardı.
Cem Uzan’ın Telsim’i ve Karamehmet’in Çukurova’sı bünyeye
katılmışken, cep telefonuna taksit pastasını bankalar değil, Telco’cular yesin
diye kredi kartıyla telefon satışı bankalara yasaktı. Ama Telco’cular “vur
patlasın, çal oynasın” taksitle telefon satıyor, adeta alternatif bankalar
oluyordu. Gerekçe? Makro ihtiyati hedef: İthalatı azaltmak.
Makro İhtiyati Önlem literatürüne bakarsanız, bu önlemlerin
amacının finansal piyasaların 2008 Amerika Krizi’nde olduğu gibi türbülansa
girmesini önlemek olduğunu görürsünüz. Makro İhtiyati Önlemlerin üç temel aracı
şunlardır:
- Varlık
fiyatlarında istikrar sağlamak: Ağırlıklı olarak konut piyasasında
istikrarı korumak ve fiyat artışlarını önlemek. İngilizcesiyle “asset
prices” denen bu kavram, konutun yanı sıra bazı sektörlerin aşırı
şişmesini engellemeyi de kapsar (örneğin, dot-com balonu gibi internet
şirketlerinin bir dönem yarattığı olumsuzluklar).
- Finansal
kurumlar arasında kriz geçişkenliğini önlemek: Kriz koşullarında finansal
sistemin işleyişini sürdürmek. Yine Amerikan krizinde sistemin
kilitlenmesi bu konunun önemini göstermişti. Güven ortadan kalkıyor, takas
gibi sistemler devreden çıkıyordu.
- Sistemik
önemi olan yapıları kontrol altına almak: “Şişman kedilerin” tespiti ve
sınırlandırılması. Sistemi zarara sokacak kadar büyüyen, “batamayacak
kadar büyük” (too big to fail) finansal kurumların önüne geçilmesi.
Ali Babacan’ın
2007’de hayata geçirme sözü verip sırtını döndüğü Kamu Haznedarlığı
uygulamasının kaldırılmaması, Makro İhtiyati Önlem adı altında baskıcı finansal
sistemin içselleşmesinin betonunu atmış, hasırını döşemiş, demirini
bağlamıştır.
Hepsi bu kadar. Makro İhtiyati Önlem bundan ibarettir.
Finansal sistemin ülkenin başına bela olmamasının yol ve yöntemidir.
Basel ve BIS tarafından belirlenen sermaye koşulları ve
uygulamalar, bankaları mikro ihtiyatlı bir şekilde bireysel sağlıklarını
garanti altına alır. Bankalar zaten bu düzenlemeleri iç yapılarına dahil
etmiştir. Ancak Türkiye finans sistemine yutturulan Makro İhtiyati Önlem
zokası, sistemik risk için ne makrodur, ne ihtiyat özelliği taşır, ne de önlem
niteliğindedir.
Asıl amaç, ülkede kurulan dengesiz ve bir sağ iktidar için
utanç vesikası olan ekonomiye kamusal müdahale gücünü canlı tutmaktır.
Bankaları değil, bir kısmı yeşil sermayeye ve iktidar cephesine dayalı finansal
ve yarı finansal yapıları büyütmektir. Türk bankacılık sisteminin AKP döneminde
küçülmesi ve sermaye kaçışının artması, bu tercihin doğrudan sonucudur.
AKP’nin Merkez Bankası Başkanı’nın “Faiz artırmaya gerek
yok, biz Makro İhtiyati sıkılaşma yapıyoruz” diyerek kıvırmadan ifade ettiği
gerçeklik tam da budur. Kamu bankalarının tröstleşerek sistemin merkezine
oturması ve iktidara, özellikle belirli sermaye gruplarına destek sağlama
konusunda araçsallaşması, bu Makro İhtiyati manzume ile paralel
gerçekleşmiştir.
Ali Babacan’ın 2007’de hayata geçirme sözü verip sırtını
döndüğü Kamu Haznedarlığı uygulamasının kaldırılmaması, Makro İhtiyati Önlem
adı altında baskıcı finansal sistemin içselleşmesinin betonunu atmış, hasırını
döşemiş, demirini bağlamıştır.
Merkez Bankası’nın “Makro İhtiyati Tedbir” diye piyasaya
sunduğu maddeleri, ortalama bir OECD ülkesinde bu çerçevede uygulamaya
kalksanız, sizi finansal tımarhaneye kapatırlar. “Önce para ve maliye
politikalarını bir gözden geçir” derler.
Türkiye’nin Orwellian günleri bittiğinde, mevcut haliyle
tarihin çöp sepetine atılması ve ağza alınması kotaya bağlanması gereken ifade
“Makro İhtiyati Önlem” olmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder