BU HAVADA GİDİLMEZ: NUMAN ÇELİKTEN 1966-2024



1982 yazı herhalde çocukluğumun Nirvana’sıydı.

Köydeki 100 yıllık ev tam kapasite çalışmaktaydı. Makinist İsmail (dedem) alt katta Varşova’dan Stockholm’e her istasyonu çeken asırlık radyoda acans dinlemekte, Safiye Sultan (anne annem) dünyanın en hızlı ve en lezzetli taze fasulyesini pişirmekteydi. Merdivenin kenarındaki kapaklı follukta yumurta bulmak hiçbir bilgisayar oyunuyla mukayese edilemeyecek  bonustu.

Bir Klanı andıran Çelikten sülalesinin  5 kız 1 oğlandan ve onların eşlerinden  ve çocuklarından oluşan   alt soyunun bakiyesi bu 2 ana karakterin etrafındaki yardımcı oyuncular misali Camiliköy’de bir araya gelmekteydi.

Köye dair tasavvurlarım 2 yıldır zirvedeydi. 1980’de kesin dönüş yaptığımız memleketin en eğlenceli zamanları köyde geçenlerdi.

Tek dayımın küçük oğlu Numan’ı aslında uzun zamandır tanıyor olmalıydım. Hiç görmediğim 3 yaşında ölen Numan dayımın adaşıydı. 2 yada 3 yaş seviyesinde resimlerimiz vardı. Abimle yaşıttı ve aramızda 3 yaş vardı. Abime Göksel demedim hiç ama Numan’a da abi demeyi öğrenmemiştim.

Belki onun Ertuğrul Abisine abi demek bana yetmişti. Herkes için Numandı benim için de Numandı. Dünyanın en eğlenceli adamıydı ve köyde onunla kral vakit geçiriliyordu.

Sadece köyün değil köy evinin de uzmanıydı. Her tarafından eğlenceli dergiler çıkan evin rehberiydi. Köyün de rehberiydi. Benim yaşıtım başka kuzenler de vardı ama abimle beraber Numan’ın en favori kısa listesinde olduğumu düşünürdüm. Abimle yaşıt olduğu belli olmasın da dışlanmayım diye ona abi demiyordum belki de .  Kimbilir?

1982  yazı bu düşüncelerin en doğrulandığı zamandı. Brezilya’nın Dünyanın belki de gelmiş geçmiş en güzel futbolunu oynayıp İtalya’ya değil ama “Paolo Rossi Paolo Rossi Gol”e elenip kaybettiği Dünya Kupasını evin üst katındaki  elmaların saklandığı için “alma evi” olarak adlandırılan görece serin odada  sıcaktan yapışan yaz öğle sonlarında  beraber siyah beyaz  izledik. Numan futbolu hem seyreder hem iyi oynardı. Sanırım futbol sevgimin de bir kısmını ona borçluyum.

Köyde sabah tarhanaya yada gerçek menemene (yumurtasız olur) kaşık sallayarak başlayan gün , hayvanların peşinde devam eder gece olunca , tekir kedi yavrularını el feneri ile ayna karşısında zıplatarak biterdi.

Gün boyunca Numan’ın bize öğrettiği bahçelerin birinde Hayvanları 2 defa güder, sonra aynı bahçelerde Safiye Sultan’ın bin bir emekle ektiği Mısırlardan, Salatalıklardan kendimize yolluk yapardık.

Pancar tarlasına gitmediysen hayvan gütmek çocuk oyuncağıydı. Bahçenin kapısını aç ve elmaların tadına bak. Kara Kömüşler (manda olur)  ve kara inekler (soyları tüketilen) ağaçların dibinde dolansın dursun. Pancara gittiysen işin zor ağzının tadını bilen düvelerin danaların pancarı sökmesine engel olacaksın.

Hamam ve fırının eş zamanlı yakıldığı günlerde  az bulunan köy ekmeği ve beyaz sabun kokusunu birlikte içimize çekerdik. Köyün kokuları hepimiz için aynıydı.

Kurban bayramını sanki tek bir ev gibi yaşayan köyde Numan’ın peşine takılıp  çorba, bamya, börek ve kavurmadan oluşan menüyü günde 3 öğün 3 farklı evde yerdik.  Köy tuhaf bir ortak yaşamın içindeydi ve bizler bu ortaklığın kodlarını en çok Numan’dan öğrenirdik.

1982 yazında birbirimize ne kadar doymadıysak öğretmen kampı ile tatile giderken evin 3. Oğlan çocuğu olarak Numan’ı da alıp  Bodrum Akyarlar’daki ilkokula birlikte gittik. O  zamanlar öğretmenler denizi güzel yerlerin okullarında tatil yaparlardı.

Akyarlardaki  o zaman sadece  ilkokula ait olan kumsal şimdi pahalı ve  kalabalık bir beach’e dönse de ortada benim iki yanımda abimle Numan’ın yer aldığı “seksi” pozumuzu verdiğimiz kaya sapasağlam durmaktaydı.

Kayalar yerinde dursa da zamanın akışı hiçbir şeyi yerinde tutmuyor.

Köyden ve köydeki evden kopuş bir an’ı olmasa da bir zamanı doldurdu. İsmail ve Safiye’nin gücü kalmadı. Eski ev terk edildi.  Benim kanıma büyük şehir girerken köy giderek eski anıların hatıralar sahnesine dönüştü.

Numan üniversitede öğrendiklerini üniversitede öğretmeye başladı çabucak.  Hep öğretim görevlisi olarak kaldı. Köyünse  Yüksek Lisansını, Doktorasını, Profesörlüğünü yaptı.

İsmail ve Safiye’nin bayrağı Tevfik ve Neriman’a geçerken onlara en büyük desteği tam içinden gelerek Numan verdi.

Numan bize öğrettiği köyü artık avcunun içinde taşıyordu. Ne zaman biz  köye “ateş” almaya gelsek o ateşi diri tutmak için bizim artık yavaştan unuttuğumuz bahçelerin, tarlaların içinde adeta zamansız bir derviş  gibi  görünüp kaybolurdu.

Onunla karşılaşmalarım sanki 42 sene önce yaşanabilecek tüm güzellikler yaşanmış ve o zamanı tekrar yakalamak imkansızmışcasına kısaldı ve hatıra tazelemekten ibaret kaldı.

17 Mayıs 2024 saat 11’den sonra tüm anılar dondu . Numan’la artık yeni anı biriktirme şansı sonsuza dek kayboldu.

Ertesi gün son görevimizi yapmak için toplandığımız Bahçenin adı Bozyerdi.  Köyde her şey gibi bahçeler de bir bireydi ve ismleri vardı. Adını en çok garipsediğim bahçe orasıydı. Yemyeşil otlar ve ekşi tatlı elmaların bahçesiydi ama adı Bozdu.

Bozyer’de kazılan ilk mezar Numan’ın oldu. 1973  Model  Massey Ferguson onca badireden sonra hala çalışıyordu ve römorku Numan’ın bir namazlık saltanatına tahtlık yaptı.

Numan’la beraber çocukluğumun önemli bir perdesi kapandı.

Hava müthiş güzeldi hiç gidilecek hava değildi. Herkes gidecekti ama bu havada gidilmezdi :

“Bu havada gidilmez
Güneşli günde gidilmez
Aslında hiç gidilmez

Son günüme kadar
Kalp durana kadar
Aşk mezara kadar
Sakın ha gitme”

 

 
















 

 

 

 

 

 

 

  

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum