BELÇİKA(LILARIN) KRALI
Türkiye’de
kendini “modern, aydın, öncü” ne dersiniz deyin toplumun pek çok yönden
ilerisinde gören ve belki de gerçekten öyle olan kesimlerin konu Kayserİ’nin
doğusuna geldi mi birden karakter değiştirdiklerine şahit olursunuz.
Onlara göre
bizim Kürt, Doğu, Ayrılıkçılık, Özerklik meselemizin eşi benzeri yoktur.
Dünyada bu konuda Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadıklarını yaşayan ülke bulunmaz.
Müesses söylemlere hemen her alanda kafa tutarlar ama iş buraya geldi mi
kırmızı kalemle atılan çizginin altında babalarının oğlunu tanımazlar.
Ben buna
soğuk savaş
Ötekileştirmenin,
düşmanlaştırmanın zirvesiydi soğuk savaş. Türkiye’de camiden kışlaya , okuldan
bankaya “Bu Kış Komünizm Gelecek” masalı o kadar çok tekrar edildi ki zihinler Berlin
Duvarı yıkılsa da sanal duvarlar örüp; ötesindeki ötekiyi tasavvur edebildi.
Bu ötekinin
en kolay tanımı dilinin, olmadı dininin farklı olması.
Türkiye
başarılı(!) bir mermer üreticisi olarak dini farklı olanlardan yaklaşık 50
yıllık bir çaba ile büyük oranda kurtulsa da dili farklı olanlar hala ülkede
varlıklarını sürdürmekteler.
İspanya’dan
İrlanda’ya Kanada’dan Belçika’ya olduğu gibi.
Pardon
Belçika mı dediniz?
Hani
Emirdağ’ın kazası Belçika mı? Batı Avrupa’nın tam ortası. Avrupa’nın
Horozdövüşü arenası.
1830’a kadar
var olmayan bir ülkenin, adını bile Sezar döneminden ve mitolojiden seçecek kadar entelektüel bir
toplumun tam ortasından hatta başkentinden dil üzerinden karpuz misali bölünmüş
olması size makul geliyor mu?
Konu
olayların size makul gelmesi değil tabii ki.
Konu
insanların dünyadaki varlık sebepleri olan anneleriyle aynı dilde konuşma
talepleri.
Belçika(lıların)Kralı filminin ana temasında Türkiye’nin yer almasına rağmen 2016’da çekilmiş
olması nedeniyle muhtemel ki 15 Temmuz patırtısı içinde en azından benim
ajandama düşmesi için 8 sene gerekmiş.
Belçika
Monarşisinin 2016 yılındaki en yüksel temsilcisi yani Kral tatil ve PR amaçlı
olarak Türkiye’ye gelmektedir. Yanında Brüksel’in simgesi meşhur Atomium’un bir
maketi ile Minyatürk’de “Minyavrupa” açılışı yapılacaktır.
Boğazda ve
Haliç’te süzülen bir teknede kah kestirerek kah
etrafı keserek gezinen Kralımız Minyatürk’te Atatürk’ün “Ya İstiklal Ya Ölüm” sözünden de feyz alır.
Film
“mockumentary” denilen teknikle çekilmiş. Yani aslında Kralın “sözde” belgeselinin
çekilmesine şahitlik ediyoruz.
Kaşarlanmış
bir gazeteci/kameraman, iki erkek 1 kadın danışmandan oluşan toplam 5 kişilk
Belçika kraliyet ekibinin sakin gezisi
memleketten gelen kara haberle sarsılır.
Belçika’nın
frankofon bölgesinin Valon sakinleri, yani Fransızca konuşan Belçikalılar
bağımsızlığını ilan etmiştir. Gerekçeleri de tek kelimeden ibarettir : Bıktık.
Kral apar
topar memleketine dönmek ister ama 1000 yılda bir olabilecek bir kozmik fırtına
tüm planları alt üst eder. Bırakın memlekete uçmayı, tüm iletişim felç
olmuştur. Geceyarısı ekspresi tadındaki Türk güvenlik birimleri ise Kraldan çok
Kralcı tavırla başına bir şey gelmesin diye ülkesi elden gitmekte olan Kralı
bir otelde izole etmeye çalışır.
Çareyi
Bulgaristan’a dönen folklor ekibi ile beraber Balkanlara geçmekte bulur
Kralımız. Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve İtalya niyetine Arnavutluk’da geçen
bu Balkan seyahati, monarşinin temsilcisi için bir uyanış ve kendini bulma
serüvenine dönüşür.
Ülkemizden
gizlice kaçan Kral’ın ulusal itibarımıza vereceği zararı önlemek için Kralın
peşine düşen Türk Polisinden kurtulma çabasına KaraKoncoloslar yardım eder.
Kayısı Rakiasıyla kafayı bulur. Bosna savaşının karanlık anıları canlanır.
Köyde en güzel yoğurt yarışmasında juri olur. Kör çocuklarla dostluk kurar.
Sonunda İtalya
sanıp ulaştığı Arnavutluk kıyılarından bir Limuzinle memleketine dönerken artık
başka bir insan olmuştur. Ve olan biteni herkesin görebilmesi için
belgeselciye her şeyi yayınlaması için
izin verir.
Kral
ülkesinin birliğini tekrar kurdu mu filmde anlatılmıyor. Aslında Valonlar ne kadar kızgın ve bıkmış olsalar da
Belçika’dan ayrılmadı zaten. Ancak
meselelere yokmuş gibi davranmanın bir işe yaramadığı açık. Böyle bir filmin
Türkiye’de çekildiğini hayal bile edemezsiniz. Oysa aklı başında ve özgüvenli toplumlar
sorunları ile yüzleşmekten kaçınmıyorlar. Onlarla dalga bile geçebiliyorlar.
Darısı başımıza mı desek?
PS
Bu harika
filmi Belçika’nın ikizi Hollanda’lı gazeteci Geert Mak’ın Avrupa’da 20. YüzyılBoyunca Seyahatler Kitabı’nın filme çekilmiş hali niyetine izledim.
Diplomasiden tarihe uzanan bir seyahat kitabı olarak meraklısına şiddetle
öneririm
Yorumlar
Yorum Gönder