REZERVUAR KIROLARI/ GEMİDE VE LALELİDE BİR AZİZE'YE POLİTİK BİR OKUMA DENEMESİ

 

 




Turgut Özal’ın Türkiye’yi son komünist ülke olarak tanımlaması pek çoklarını şaşırtmıştı. Ölümünden 30 yıldan fazla zaman geçen Özal’ın Milli Selamet Partisinden Anavatan Partisi kuruculuğuna uzanan macerasına baktığımızda "aman Türkiye komünist olmasın" diye güç birliği yapmış bir cephenin parçası olduğunu görürsünüz. Özal’ın etrafına topladığı eğilimler için en büyük kabus "bir kış Komünizmin" gelmesiydi . 

Buna karşılık Özal  hem de iktidarın en tepesinde olmasına rağmen neden Komünizmden şikayet ediyordu sizce? 

Bugüne gelirsek durum pek farklı değil. AKP 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda ve hala Türkiye’den şikayet ediyor . Neredeyse ülke anayasa yerine parti tüzüğü ile yönetilecek ama hala müthiş bir mağduriyet edebiyatı dinliyoruz. 

Bu hikayeyi başa sararsak karşımıza Yeter Söz Milletin diyerek yola çıkan Demokrat Parti gelir . Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız diyen Menderes’in hiç olmazsa bir mazereti vardı. Soğuk Savaşın en ağır McCarthy dönemine denk gelmişti.

Bu sağcıların sizce derdi ne? Beğenmedikleri; bazen Komünistlikle suçladıkları rejim onları memleketin en tepesine çıkarıyor da neden hala şikayet ediyorlar.  Peki bu sağ eleştiriyle pek çok yönden kesişim kümesi bulan ama sağcı değil daha çok liberal diyebileceğimiz kesimlerin ortak noktası ne?

Belki bütün bu soruların cevabı çok sevilen 10.yıl marşının az bilinen şu 4 dizesindedir :

“Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz:

Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.”

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesini bundan daha iyi özetleyen 4 cümle bulamazsınız.  Üstelik eş zamanlı olarak  %30’u pazarları kiliseye giden bir halkın %99’u cumaya gider hala getirilmiştir.

Velhasıl Cumhuriyet kendince bir başarı hikayesiydi ama bu tarihin en büyük algıda başarı  hikayesi olmalı.

Sonuçta 100 yıllık bilançonun dip toplamında hala bu algının yel değirmenleri ile mücadele edip ekmek yiyen sağcı iktidarlar parsayı topluyorlar.

Peki bütün bu giriş bölümünün bir Cuma akşam üstü izlenen 2 film birden le ne ilgisi var. Bence çok ilgisi var.

MUBİ’nin instagram hikayesinde Gemide’nin vizyona girdiğini görüp, “seyretmek farz yazmak sünnet” diyerek az sayıdaki meraklıma bu yazıyı müjdelemiştim. Sonrasında her zaman bana konturlarıyla geniş açılı kamera veren dostumdan bu filmin bir “kıroluk övgüsü” olduğu uyarısını almıştım.

Gemide’yi ve üzerine Laleli’de Bir Azize’yi izledikten sonra arkadaşımın kıroluk tespitinin ne denli haklı olduğunu düşündüm. Laleli-Ahırkapı noktaları arasındaki sonsuzluğu tarif eden çizgide geçen bu filmler olsa olsa “Kıroluğa Övgü” olabilirdi.

Merkezinde Bakire bir Fahişe’nin olması bile filmin kıroluk dozajını azaltmıyor tam tersine artırıyor. Herkesin herkesi aldatmaya çalıştığı bir senaryoda kimse kimseye güvenmiyor.

Tabi aslında bütün suç Cumhuriyeti kuran elitlerde. Üstüne üstlük bir de Menderes’i astılar. Oysaki adam küçük Amerika yapacaktı ülkeyi.  Menderes başarılı olsa veya ondan sonra gelen Demirel, Özal ve Erdoğan’ın önü kesilmese şu anda Amerika değil biz zirvede olacaktık.

Ve bu gerçek olsa bu filmler için Rezervuar Kıroları değil Rezervuar Köpekleri diyebilecektik. Tarantino yapınca beğenirsiniz ama Serdar Akar/Kudret Sabancı yapınca dudaklar biraz bükülür.

Ama yakından bakınca Tarantino’nun da Rezervuar Köpeklerinde Fahişe Bir Bakire’den söz ettiğini göreceksiniz :

Mr. Brown: Let me tell you what Like a Virgin is about. It's all about a girl who digs a guy with a big dick. The entire song. It's a metaphor for big dicks.

Mr. Blonde: No, no. It's about a girl who is very vulnerable. She's been fucked over a few times. Then she meets some guy who's really sensitive...

Yine de bizde rezervuar  şık kaçar Alaturka Tuvalet  Kıroları daha münasip düşecektir.

Laleli’nin 1500 yıllık Messe caddesinde cami/kilise ne var ne yok yıkıp yerine  Vatan Caddesi yapan Menderes’in yada Türkiye’yi hayali ihracat cenneti yaparak Laleliyi bu cennetin irem bataklığına dönüştüren Özal’ın en ufak bir dahli yoktur bu kırolukta tabii.(!)

Filmler bize Erdoğan’ı armağan eden 2001krizi öncesine tarihlense de Erkan Can’ın Başkanlık sistemini müjdeleyen repliğini de akılda tutmak lazım :

"bir memleket gibidir gemi... herşey düzenli ve kontrol altında olmalıdır... kaidelere uyulmalıdır, kanunlara, nizamlara...

ben de bu memleketin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibiyim mesala... her şey benden sorulur... denize çıktım mıydı bu küçücük gemi bir memleket oluverir... aslında bir başbakandan daha çok görevim var, çünkü onların adamları var, bakanları var, falanı var filanı var, benim yok... bu gemide güvenlikte, eğitimde, sağlıkta, eğlence de benden sorulur... 

Türk Sağı mağdurdur. Ona mağdurluğu sonuna kadar yaşatan Cumhuriyet’e en derin sevgilerimle…

PS

Erkan Can’ın sevgili “Webkartalı” Yıldıray’ın , Güven Kıraç’ın döktürdüğü Azize Lalelide/Gemide’nin bu sinemapolitik okuması için bana ilham veren sevgili frankofon dostuma mahsus şükranla.

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum