VARLIĞIN SIRRINA DAİR

 


İnsan yerleşik düzene geçtiği zamandan bu yana hayatın yeniden üretilmesi yani reproduksiyona ayrı bir anlam verdi

Hitlerden günümüze insanı bir hammadde olarak gören faşizm için her doğan çocuk kişilikten arınmış toplumsal bir varlıktır. O yüzden doğum ve ölüm faşizm için sıradan bir sürü faaliyetidir. En az 3 -5 çocuk diyerek sürüye birey katmanın peşindedir her çağın faşizmi.

O yüzden “ırk” “cinsiyet” “toplumsal rol” “kadın-erkek ilişkisi” kavramları  gündelik hayattaki faşizme karşı  bir duruşu da içermektedir. Bir batı toplumu hikayesi değil bir insan olma hikayesini anlamalıyız.

İş bölümünde annenin geriye; eve çekilirken fiziksel gücüyle babanın öne çıkması çocukla anne arasındaki ilişkiyi tüm canlılardan daha da derin hale soktu. Pek çok canlı için anneyle olan ilişki dönemi haftalar yada aylarla ifade edilirken insan için bu neredeyse ömrün sonuna kadar hatta bazen ondan sonrasına uzanan bir sürece dönüştü.

Peki anne çocuk ilişkisi doğumdan önceye hatta çok daha öncesine kadar uzanabilir mi? Doğma olasılığımızın ölme olasılığımızdan çok ama çok daha az olduğunu düşündüğümüzde her doğum, her dünyaya geliş dünyaya gelen için de dünyaya getiren için de bir mucize değilse ne olabilir ki?

Her gün milyarlarca kadın ve milyarlarca erkeğe ait milyarlarca hücre bir biriyle yarışıyor ve tek bir bireyin varlığı nüvesine kavuşuyor. Düşünen bir canlı için, varlığın sırrı, hayatın anlamı; yanıtı her şeyin önünde ve öncesinde verilmesi gereken bir sorudur aslında.

İnsanı yada kendini eşrefi mahlukat olarak gören bu varlığı hayatın sonsuz seçimleri içinde bir yoldan başkasına yönlendiren pek çok sebep vardır.  İnsanda mutluluk arayışı kaçınılmaz bir içgüdü olarak yerini alır. Bu içgüdü insanı mutlu eden her neyse onun peşinde koşmaktır aslında.

Adèle Exarchopoulos’un merkezinde olduğu hikayede  mutluluk arayışı yarım kalmış, ketlenmiştir.  Tam olacakken damar kesilmiş, kan bambaşka bir yöne akmıştır.  Duyguları ve arzuları Joanne’i kendi cinsinden bir sevgiliye   yönlendirirken birden rüzgar tam tersten esmiş ve sevilenin erkek kardeşiyle hayat birleşmiştir.

Kısıtlayıcı ve dikte edici bir babanın  baskıları da bu makas değişimine katkı sağlar. Evlendiği adamın eski sevgilisi ise en yakın arkadaşıdır. Ve sadece kendi aşkını değil,  arkadaşının da aşkını hiçe saymaktır bu evlilik.

Bütün  bu yol kazasının en iyi yanı ise kocaman kıvır saçlı bir kız çocuğudur.  Filmin derin trajedilerini ve sırlarını bize sadece koklayarak anlatan Vicky birbirini seven kızların bir arada kaçamamasının  mucizevi sonucu olarak  kendine uzun ince yolda bir şerit açabilmiştir.

Vicky filmin ve insanların sırrını koklayarak çözer. Kokular onun için geçmişe uzanan bir transporterdir, zaman yolculuğu gemisidir.

Vicky ile beraber o yolculuğu annesi  de yapmaktadır. Filmin tüm sırları bir bir çözülürken, geçmişte bozulan düzen yavaş yavaş yerine oturur. Başka yönlere çevrilen sular tekrar akar ve yolunu bulur.

İnsanın varoluşa yüklediği anlamların en önemlisi olan , ben  kimin, nereden geldim, neden dünyada varım sorusunun en yalın cevaplarını buluruz. İnsana ait enerjiyi aktarmanın sadece bir yoludur doğmak, doğurmak. Bir zorunluluk değil bir seçenektir. Kader değil enerjinin gücüdür. Kendi doğasıyla mücadele eden bir insan için dünyaya bir bireyi getirmek bu mücadelenin sonunda kendine karşı elde edilen bir zaferdir.

Yaşamın mucizesini anlamak için Nietsche’den Sartre’a kadar tüm filozofların yazılarını okumak  zorunda değilsiniz. Ama mutlaka bir an için bile olsa dünyaya  onların gözüyle bakmalısınız.

Sizin  sırtınızı dönerek girdiğiniz yol başkası için başlangıçtır. Ve bu döngü sonsuza dek devam edecektir. İnsan ancak düşünerek ve sorgulayarak var olabilecektir. Varım çünkü düşünüyorum.

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum