Türkiye, Ukrayna ve İngiltere'den insanlar için Avrupa vatandaşlığı? Neden Olmasın
(Ne diyordu Vizontele'de Yılmaz Erdoğan : Valla benim aklıma gelmişti.
Bugün Guardian'da okuduğum makale için tam da bunu düşünüyorum. Yıllardır Sispyhos misali vize kuyruklarında , hayatında bir kez bile vize sırasına girmemiş Türk ve Avrupalı memurların yaptığı düzenlemelerin altından kalkmaya çalıştım. İpsala'ya kadar gidip Feres'de suvlakiyle uzo içememek bana dünyanın en saçma şeyi olarak göründü. 129. kez vize alıp aynı şeyleri tekrar Avrupa'nın egemen devletlerine izah etmek zorunda kalma saçmalığına dair ülke sınırlarında kimsenin beni ne anladığını ne de anlattığını düşündüm. Türkiye'nin Avrupa'ya doğal yolculuğu sadece tektonik hareketlere değil 1071'den beri devam eden bir insani ilişkiye dayanır. Bu doğal bağın 12 Eylül'ün az gelişmiş askerleri insanlar kaçamasın diye Avrupa'ya altın tepside sundukları ve günümüz yönetiminin manasız pazarlıklarla sırtını döndüğü vize serbestisi ile koparılmasını aklıma almıyor. Ve tam bu anda beni hiç bir zaman yanıltmayan Guardian'da harika bir makale. Madem ülkeniz Avrupa Birliğine girmiyor, AB'ye girmek isteyen vatandaşlara kapıyı açacak olan Birliğin ta kendisidir. Bu muhteşem argümanı daha çok kişi paylaşsın diye yazıyı Türkçe'ye çevirdim. Sn. Marsili'yi bundan sonra daha da yakından takip edeceğim. Ve onun altını çizdiği üzere : "Ulus, bölge veya vatandaşlık" gibi kavramları istismar edenleri rahatsız etmeye devam edeceğim.)(*)
Türkiye, Ukrayna ve İngiltere'den insanlar için Avrupa vatandaşlığı? Neden Olmasın?
(Guardian Gazetesi 18 Kasım 2023 /Lorenzo Marsili (**)
Berlin'de yemek yiyen bir italyan, bir Ukraynalı ve bir İngiliz düşünün. Hepsi restoranda alakart sipariş verebilir, ancak yalnızca İtalyanlar vize kısıtlamasız olarak Almanya'da kalabilir, seçimlerde Berlin belediye başkanına oy verebilir veya Alman sağlık hizmeti alabilir. Üç arkadaşın hepsi Avrupalı olsa da, yalnızca İtalyanlar Avrupa vatandaşıdır ve onlara diğer ikisine verilmeyen hak ve menfaatleri verilir.
İşte bir fikir: Avrupa vatandaşlığı, Avrupa Birliği'nin parçası olmayan ülkelerin vatandaşlarına genişletilebilir mi?
Bir AB ülkesi vatandaşı olan herkese otomatik olarak verilen Avrupa vatandaşlığı, ulusal vatandaşlığa ek ve paraleldir. Sahiplerine, AB toprakları genelinde geçerli olan sınırlı, ancak anlamlı bir dizi hak ve menfaat sağlar. En önemli sonuçlardan bazıları, herhangi bir yerde ikamet etme ve çalışma ve sosyal güvenlik'e erişim hakkını içerir. Bazıları, belediye seçimlerine oy verme veya katılma hakkı gibi politiktir. Ve bazıları, AB temel haklar şartı tarafından garanti edilenler gibi korumayı sağlar.
Avrupa vatandaşlığı şu anda yalnızca AB üye devletlerinin vatandaşlarına verilmektedir. Ama bunun böyle kalması için hiçbir sebep yok. Birliğin muhtemel genişlemesi etrafında gelişen ve sonunda üye sayısını 27 devletten 35'e genişletebilecek canlı bir tartışma var. Ukrayna ve Moldova,ya katılım müzakerelerine girmek için yeşil ışık yanmak üzereyken, batı Balkanlar'a da süreçlerini hızlandırma sözü verildi. Yine de sürecin tamamlanması en az on yıl sürecek.
Peki Avrupa Birliği ülkeleri bütünleştirmeden önce insanları bütünleştiremez mi? Ukrayna, Moldova veya Arnavut vatandaşları ülkelerinin AB üyelik sürecini tamamlamasını beklerken Avrupa vatandaşlığı alamazlar mı? Ve bu, İngiltere ile yenilenen bir ortaklık için bir model olabilir mi? Yada belki bir gün Türkiye ile?
Avrupa vatandaşlığı kavramının temsil ettiği yenilik genellikle takdir edilmemektedir. Geleneksel uluslararası anlaşmalarda her zaman hükümetler ve devletler merkeze çıkar: Örneğin Meksikalı bir kişi, iki hükümet bir anlaşma imzaladığı için ABD ile tarifesiz ticaretten yararlanabilir. Anlaşmanın faydaları doğası gereği Meksikalı veya Amerikalı bir aktör olmakla bağlantılıdır.
Öte yandan, Avrupa vatandaşlığından elde edilen faydalar, doğrudan vatandaşlık alan o kişinin artık neye dönüştüğüyle ilgilidir : Avrupa Birliği vatandaşı. O kişinin ulusal devletinin AB üyesi olması ya da resmin içinde olması için aslında mantıklı bir gereklilik yoktur. Prensip olarak, dünyanın dört bir yanından bireylerin belirli koşulları yerine getirdiğini ve paralel ve tamamlayıcı bir vatandaşlık biçimi olarak Avrupa vatandaşlığı teklif edildiğini hayal edebiliriz – örneğin, siyasi zulüm gören insanlar.
Birleşik Krallık, İngiliz Milletler Topluluğu vatandaşlığı ile biraz benzer bir fikre yöneldi. Ve yine de, bu çok sınırlı kaldı – örneğin, hareket özgürlüğü konusunda – ve çok müdahaleci biçimde İngiliz hükümdarını devlet başkanı olarak empoze etti. Her şeyden önce bu yapı doğrudan imparatorlukla bağlı ve sınırlıydı. Bir Avrupa "MilletlerCemiyeti", daha geniş Avrupa bölgesini ortak bir aidiyet duygusu ve sınırlı olsa da ortak bir dizi fayda etrafında güvence altına almakla başlayabilir. Başka bir deyişle, ortak bir vatandaşlık.
İlk ve en kolay adım, sonunda AB'ye katılacak olan ülkelerin sakinlerini entegre etmek olacaktır. İkinci bir adım, İngiltere veya Türkiye gibi, katılmak istemeyen veya katılma ihtimali zayıf olan ülkeleri içerebilir. Ve üçüncü, daha iddialı bir adım, bu Avrupa vatandaşlığının sınırlarını sorgulamak olacaktır: örneğin, güney Akdeniz vatandaşlarına genişletilebilir mi?
Daha geniş bölge sakinlerine tamamlayıcı bir vatandaşlık verilmesi önemsiz görünebilir. Ancak günümüz çatışmalarının en son teknolojiyi eskimiş fikirlerle nasıl birleştirdiğini düşünün. Ulus, bölge veya vatandaşlık gibi kavramları rahatsız etmek; bükmek, günümüzün uluslararası çatışmalarının merkezine gitmek demektir.
Avrupa'nın bir Silikon Vadisi veya bir Shenzhen'i olmasa da, Avrupa ne ABD'nin ne de Çin'in tasavvur edemeyeceği şekilde benzersiz bir siyasi yenilik laboratuvarıdır: dünyanın, ulus devlet antagonizması ötesinde insanlığı ilerletmeye yönelik tek girişimidir. Savaş Avrupa kıtasına ve Akdeniz'e dönerken, AB'nin rolü, diğer büyük güçleri taklit etmek yerine güç rekabeti dışında bir yol arayışı olabilir.
Berlin'de buluşan italyan, ingiliz ve Ukraynalı arkadaşların haklarını eşitlemek ve belki de Türkiye ve Tunus'tan arkadaşlarını partiye davet etmelerine imkan vermek mütevazı ama başlangıç için ideal bir nokta olabilir.
(*)What was Yilmaz Erdogan saying in Vizontele about television: "Swear on that it had had come to my mind."
That's exactly what I'm thinking about for the article that I read in the Guardian today. For years, like unfortunate Sisyphos I have tried to overcome the arrangements made by Turkish and European officers who have not entered the visa queue even once in their lives . It seemed to me the most ridiculous thing in the world to go all the way to Ipsala and not be able to drink ouzo with souvlaki in Ferres, a few kilometers ahead. I thought that no one understood or explained to me within the borders of my country about the absurdity of having to get a visa 129th times and explain the same things to the sovereign states of Europe again and again. Turkey's natural journey to Europe is based not only on tectonic movements, but also on a humanitarian relationship that has been going on since 1071. This natural tie was severed by the visa obligation put by the ill remembered generals of September 12 1980 so that opposition people could not escape country. And today's administration too turned its back and insists on meaningless conditions in violation to accepted standards. And just at this moment, a great article in the Guardian that has never mistaken me. If your country is not entering the European Union, it is the Union that should open the door to citizens who want to enter the EU. I translated the article into Turkish so that more people would share this great argument I will be following Mr Marsili more closely from now on. And as he underlined : I will continue to disturb all those who abuse concepts such as "nation, region or citizenship".)
(**) Lorenzo Marsili bir filozof, aktivist, yazar ve Berggruen Enstitüsü Avrupa direktörüdür
Yorumlar
Yorum Gönder