ÖLÜRSE TEN ÖLÜR

 


“hayat aslında 40 yaşında başlar. O yaşa kadar araştırma yaparsınız” 

(Karl Gustav Jung/aktaran selim)


Yaşlanmak kaçınılmaz bir gerçek. Doğduğumuz günden itibaren yaşlanıyoruz. Ama belirli bir eşikten sonra yaş bir ziynet eşyası olmaktan çıkıyor ve prangaya   dönüyor. Ben bu kelepçenin ruhu sıkan halkalarına uzun zamandır itiraz ediyorum.

Başlangıçta  bu konudaki tavrım doğum günlerini kutlamazsan yaşlanmazsın şeklindeydi. Önce kendimin sonra diğer insanların doğum günlerini unutarak, atlayarak ve kutlamayarak hayatı taze tutmaya çalıştım. Soranlara 32 yaşındayım dedim.

Hayatta kazandığım ünvanlara “Emekli” sıfatı da eklenince yaşlılıkla ilgili daha alıngan olmam gerekirdi belki  ama emeklilikle yaşlılık arasında bir bağ kurmadım.

Yaşlılık aslında tümüyle izafi bir haldi çünkü kendinizden daha genç insanlarla rekabet etmediğiniz sürece yaşlı olduğunuzu hissetmenize olanak yok. Rekabeti nasıl tanımlayacağız. Benim anladığım  rekabet hayatın içinde olmak ve ortak alanlarda pay almak demek.

Kendinden daha gençlerle bir arada isen ve onlarla aynı kaynağı kullanıyorsan onların yaptıklarını yapmaya devam ediyorsan yaşlı olduğunu düşünmek için bir nedenin var demektir. Çünkü diğerleri bunları yada en azından bir bölümünü yapmaman gerektiğine inanıyor olabilir. Ve en büyük tuzak senin için bu olacaktır. Bu tuzağa düştüğünde sonun yakın demektir.

Diğer taraftan bedensel olarak yorgunluk eşiğinin yaşla beraber artması da beklenen bir şey  Bazı teorilere göre kalbimizin toplam atacağı vuruş adedi bile baştan belliymiş. Yaşlanmak pek çok şeyi daha az ve daha zor yapmak  buna göre.

Ama ya geçmiş yıllar o kadar da yoğun kalp atışları ile geçmediyse? Ya da ne kadar çabalasak da ömrümüzün kalan zamanında kalbimizin potansiyeline hiçbir zaman ulaşamayacaksak? Kimin ne kadar süresi olduğuna kim karar verebilir?

Yaş sadece  fiziksel görünümde ve  bizi tanımayan ve  dışarıdan görenlerin zihnindeki resmi oluşturur.  Onun dışındaki her şey aslında kişinin kendisine dair  algısından oluşur.

Bu aralar Oksijen gazetesinde sıkça yer alan sağlık konulu yazılarınteması yaşlılığın bir hastalık olduğu ve bilimin bu hastalığı tedavi etme yolundaolduğu. 2045’e kadar ölmemeyi başarırsak sonsuza yada ona benzer zamanlara kadar yaşayabilecekmişiz. Buna Longevity deniyormuş.

Diğer tarafta ise yıllar önce okuduğum ve zaman zaman geridönüp karıştırdığım Dr. Nulland’ın “Nasıl Ölürüz” kitabı var. Nulland’a  göre ölümün tek sebebi var  o da yaşam. Yaşadığımız için ölüyoruz. Yaşlandığımız için ölüyoruz.

Bir üstteki ütopya ile birleştiğinde aslında daha da anlam kazanabilir bu tez. Vücudumuzun organlarının yedek parçası üretilir ve değiştirilirse ölümü yenmek mümkün olur.

Bu büyük hayal ve diğer yandaki yaşam döngüsünün olağan akışı arasında bir seçim yapmak zorunda değiliz. Tıbbın Longevity konusundaki çalışmaları eminim daha da yaygınlaşacak ve hayat uzayacak.

Verem aşısı da, antibiyotikler de anestezi de kendi çapında birer yaşam iksiriydi. Dolayısıyla longevity cephesinde yeni bir şey olmayacak. Ölüm varken biz olmayacağız ve biz varken de ölüm olmayacak.

Yaşın izafi haliyse hep devam edecek. Hep gençler alttan gelecek ve daha yaşlılar onlarla  ortak alanları paylaşmak/gençlere ayrıldığı düşünülen eylemleri yapmak zorunda kalacak.  Yaşlanmamak için bunu  onların bir kısmından daha iyi yapmaya çabalamak yeterli olacaktır.  Çaba genç kalmanın anahtar sözcüğüdür.

İnsanın yaşlı olmanın fiziksel “ilk görünüme” etkilerini bertaraf için yapmaya çalıştıkları kocaman bir sektör aslında. Botokslar, saç ekimleri, estetikler ve akla gelmeyen daha  bir sürü medikal faaliyet.

Peki insanın ruhunun/canın yaşlanmaması için hangi ilaçlar lazım?

Vücuda zerk edilen gençlik aşısı insanın yaşlanan  ruhunu da tedavi edebilir mi?

İnsanın takvimde eskimesi değildir yaşlanmak. Hayattan , rekabetten, ortak alandan çekilmektir yaşlanmak. Ve pek çokları için takvim yaşıyla da pek ilgisi yoktur bu durumun. Takvimde ne kadar ilerlemiş bile olsanız Alzheimer değilseniz,  bütün kemikleriniz eriyip;  eğrilmediyse yada ağır bir hastalığın dönüşü olmayan yoluna girmediyseniz hayattan uzak durmak  sizin  seçiminizdir. Asla Bedeninizin değil.

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum