TÜRKİYE ÜZERİNE CMYLMZ TEZLERİ
(eser miktarda spoiler içerir)
Cem Yılmaz ve ben yaşıtız ve giderek azınlığa düşüyoruz . Bizim X kuşağımızın ardından
gelen Y’ler, Z’ler, Alfa’lar büyük oranda nüfus çoğunluğu ele geçirdi.
Bizden sonra
gelen kuşaklarla aramızdaki en büyük fark bizim çocukluğumuzun en iyi hatırladığımız yıllarıdır. Yani 1970’lerin 2. Yarısıdır.
1975-80 arası yıllar Türkiye’nin her manada serbest dalgalandığı ve Televizyonun da krallığını çok yavaş ve sakin bir dozda ilan ettiği dönemdi. Bu dönemi bizim gibi 6-11 yaşlar arasında idrak edenler
için o yılların tadı ve rengi çok özeldi ve bir o kadar da özneldi.
12 Eylül darbesinin ardından gelen yıllar 1970lerin büyüsünü bozmuş başka bir hale sokmuştur. "Do Not Disturb"’un ana karakteri Metin-Çetin’in çocukluk anılarının ayrılmaz
parçası olan gülen surat gemici Ayzek de sadece bir dizinin sevimli bir parçası değildi.
Türkiye’nin birlikte hissettiği büyülü zamanların da temsilcisiydi.
1970lerin sonlarında
Türkiye’de bir çocuk için sokakta bilye, gazoz kapağı yada Japon kale oynamanın
ardından yapılacak en güzel şeylerin başında Aşk Gemisi’nin, Tatlı Cadı'nın, Kaygısızların vb. jenerik müziğini duyup siyah beyaz
ekranın başına koşmak gelirdi. Tek Devlet, Tek Millet, Tek Kanal yıllarında hayat kömür dumanlı ama gayet basit ve ulaşılabilir hedefler veriyordu.
İnternette gördüğüm bir iletide 1970’lerin çocukları ile 2000’lerin çocukları arasındaki ihtiyaç listesi mukayese ediliyor. 2000’lerde liste bir destan kadar uzunken 70’lerdeki çocuğun ihtiyaç listesinde tek bir madde bulunuyordu : Karnını doyurun yeter. Bu iki dönem arasında kim şanslı kim şanssız muhasebesini yapmaya gerek yok. Kimsenin şükür ki açlıktan ölmediği Türkiye coğrafyasında 1970’lerin çocukları bugünün çocuklarından kat be kat şanslı ve elbette mutluydu.
Bu tabii ki bu çocukların büyüdüklerindeki durumun da böyle olmasını gerektirmiyor. Hatta tam da tersini 2023 Türkiye’si için rahatlıkla söyleyebiliriz. Çocukların listesi 70’lerde kısa olsa da 70’lerde de 2000’lerde de büyüklerin listesi hep uzundur. Ve 2023’e geldiğimizde büyüklerin, küçüklerin ihtiyaçlarını da kapsayan listesinde karşılanmayan madde sayısı her geçen gün daha da artmaktadır.
Cem Yılmaz’ın
“Do Not Disturb”u bir “Auteur” yönetmen-senarist olarak 1970’lerin ikinci yarısından tam da 2023’e kadar
bu ülkenin en ince sinir ve lenf uçlarına kadar edindiği gözlem ve bilginin bir sonucu olarak yarattığına kuşku duymuyorum. Cem Yılmaz'dan bir tık daha iyi gözlemci iseniz ve koşulları yeterince manipüle edebilirseniz zaten 25 yıl aralıksız bu ülkeyi bile yönetebilirsiniz. Cem Yılmaz bu seviyede bir adamdır....
Metin-Çetin’in "yalnızlık, mutsuzluk, yoksulluk" şeytan üçgenindeki hayatını psikolojik problemleri
zorlaştırsa da 1970’lerdeki çocukluk günlerine duyduğu tereddütsüz özlem sadece
Aşk Gemisi’nin siyah beyaz "sahte" güvertesindeki "üretilmiş" huzurdan kaynaklanmıyor. 1970’lerdeki
çocuk Metin’in deneyimlediği sahici hayatın koruyuculuğuna da dayanıyor. Soğuk
Savaşın en hararetli zamanlarında doğal bir sağ-sol çekişmesini demir yumruklu
bir askeri darbeyle bitirerek hayatın doğal akışına müdahale eden "Askerler/Evren" le
başlayan makus talihin son ve en ağır yumruğunu yemiş biri olarak hayata karşı Çok-Sıfır mağlup
olanlardan sadece biridir Metin-Çetin.
2023 Türkiye'sinde Hapisten rastgele salıverilmek sıradan bir iştir. Devletin canını sıkmayın yeter. 2023 Türkiye'sinde karısını sokak ortasında vuran bir adam kadar normalleşen, ama bir o kadar da absürd ve yakıcı bir krizin ortasına düştük. Filmin sadece bir kaç ay önce çekilmiş olmasına rağmen fiyatların bin yıl önceymiş gibi olması bile başlı başına bir yabancılaşma efekti.
Cam gibi telefonu
ile adı gibi Bahtiyar olması gerekirken epistemolojik dertlerle baş edemeyen
ama etkili bir anti depresan attı mı bütün dertlerini aşan mutlu azınlık bir taraftadır. Diğer
tarafta Metin-Çetingiller her gün iki hapı yutsa da; elindeki demode telefondan
kişisel gelişim videoları izlese de hayat hiçbir zaman kollarını açıp onu kucaklamaz. Asıl hapı yutalı çok olmuştur çünkü.
Diğer yandan Filmin kadın
karakterlerinin erkeklere nazaran çok daha az politik ve çok daha dramatik olmaları ise
Cem Yılmaz’ın bu ülkeye dair sezgilerinin gücünü, nirvanasını işaret ediyor.
Ülkenin politik bataklığa dönüşmesinin
bütünüyle erkek egemen bir sefalet olduğu ve çözümün kadınların daha fazla
söz/yetki/karar sahibi olması gereğini ima ediyor.
İstanbul’un
ancak gecenin
karanlığında sakinleşip, dinginleşebildiğini düşündüğümüzde tek bir geceye
sığan “Do Not Disturb” Cem Yılmaz’ın değirmende ağartıp dökmediği saçların her bir telinin anlam ve önemine dair bizi bilgilendiriyor. Bu ülkeyi
anlama ve anlatma yolunda hiç geri durmadığı hikayeler serisinin başlangıcı
olarak yerini alıyor. Cem Yılmaz Leman'da çizer olarak başladığı hikaye anlatıcılığını, olgunluk döneminde Türkiye üzerine
tezlere dönüştürmeye kararlı görülüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder