KEŞANLI HAKAN DESTANI

 




Türkiye’nin gayrı resmi milli marşı şu dizeyle açılır :

Havasına suyuna taşına toprağına/Bin can feda bir tek dostuna"

Hava  su ve dostlar yaşam için elzem de taş ve toprak nasıl ilk 5’e girmiş bu sıralamada insan biraz düşününce tereddüte düşebilir aslında.

Üstelik bu şarkı yazıldığında taşın ve toprağın betonarmeye dönüşme hızı bugünlere kıyasla çok daha yavaş ve sınırlı idi. Çok da para getirmiyordu yani….

Belli ki taşın da toprağın da o doğalından , el değmemişinden bir memleketi vatan yapan ham halinden söz ediyor bu şarkı.

Taş ve toprak kendi halinde milyonlarca yılda oluştu, insansa onla ilişkisini son 12 bin yılda resmileştirdi. Son 100 yıl ise sadece taş ve toprağın değil bütün olarak doğanın bize verdiği her şeyin giderek “Tarım Devrimi Uygarlığının” kapitalist versiyonunda ,   tüketim toplum ve ekonomisinin içinde, giderek daha önemsiz ve görünmez hale gelişine tanıklık eder olduk.

Bu yoğun bir kopuş anlamına gelmekte. Şarkıda can feda edilecek taş ve toprak mıcıra dönüşüp kötü kokan ziftin içinde pişmediği sürece pek de  hayatımıza dahil olmaz oldu.

Bu gidişin dünya çapında kollektif bir çöküşü hazırladığı ne denli gerçekse, gayrı resmi milli marşı taşa toprağa övgüyle başlayan ülkemiz için anlamı daha da can yakıcı. Yeşil alanda dünyada gerilerdeyiz, taşımızı toprağımızı rezidansa, AVM’ye dönüştürüp 185 ülkeye ihraç etmenin telaşı ile gözler başka bir şey görmez oldu.

Doğayla ilişkimiz tüketim ekonomisinin merceğine fena halde takılmış durumda. Doğal kaynağı sınırlı ve  tarihsel süreci gelişmiş ülkelerin çizgisinden farklı bir ülke olarak en kestirme yoldan koşturuyoruz dünya ekonomisinde pay alma savaşında. Tabii arkamızda da en çok da ağzı var dili yokları taşı toprağı bırakıyoruz.

Yine de bırakmayanlar var.

Bırakmayanların başındaHakan Eşme gelir.

Ali’nin Destan yazdığı Keşan’da artık “Hakan’ın Destanı”ndan söz edebiliriz.

Bisiklet’in insan uygarlığının ürettiği tüm icatlar içinde insanın doğal haline en uyumlusu olduğu yani suyla çalıştığı göz önüne alındığında bisikletle doğanın el değişmemiş haline teğel çekmenin ne denli kıymetli olduğunun epeydir farkında. Bu farkındalığı kendi bencilliği ve doyumu içine sıkıştırmadan yakın ve uzak çevresi ile paylaşarak kamusal bir ortak paydaya dönüştürdü.

40 yıldır   dağı, ormanı, patikayı, şoseyi çalışıp emeritus profesörlüğü alsa da onu bunu en iyi yapandan da daha iyi kılan bu öğrendiklerini sivil toplumla paylaşmakta gecikmemesi. Tam 30 yıllık bir serüvenin nirvanası Keşan Doçek (Doğa ve ÇevreKlübü) Saros Dağ Bisikleti Festivali.

10. edisyonunda ilk kez katıldım ama Hakan’la pek çok kez bu rotalarda pedallamıştım .O yüzden ilk defa duygusu içinden geçtiğimiz dağlara, ormanlara, patikalara, şoselere, çakıllara aman vermez 15 km’lik rampalara dair değildi.

Festivalin katılımcıdan huzuru içselleştirmenin dışında hiçbir talebi olmaması üzerineydi benim farkındalığım. Erikli Tuzla gölü yanındaki kamp, yaz sonunun hafif yorgun melankolisi içinde bağrına bastı temelsiz evleri. Hayatımda ilk kez çadırda kaldım ve barınmanın aslında gece yatarken  başını sokacak bir çatıdan ibaret olduğunu hissettim. Gerisi sadece dolgu malzemesi, diş macununun kalsiyum karbonatı aslında.

Bisikletin gezegenin yavaşölümü olduğunu iddia eden sığ romantikliğin uzağındayım. Bisiklet de gayet kapitalist, endüstriyel bir teknoloji ürünüdür. Yine de diğer tüm ürünlerden farklı olarak enerjisini onu kullanan insanın içtiği sudan alır. Bu dünyada tüm sorunları çözmese de umut verici bir şeydir.

Hakan Eşme’nin tartışılmaz dehası ile inci dizer gibi yarattığı bu festival Türkiye için bir rol model doğa insan ilişkisinin yeniden tanımlanmasında, bu ülkede çokça ıskalanan sivil toplumun kıymetine  dair bir övgü risalesi niteliğinde. Yerel yönetim de tüm önyargılardan uzak tam adanmışlıkla yanında ve “Yerellik ve Yönetim” kavramının hakkını sonuna kadar vermekte.

Yazının 3 dakikada okunup bitmesi gerekiyor, bu da benim kuralım. O yüzden burada kesiyorum bıraksan 3 cilt yazılır bunlara dair.

Festivalde bisiklet sürmek belki herkesin becerebileceği kadar kolay değil. Rampalar zorlu inişler göz korkutucu. Bazı yollardan sizden az önce domuzların, tilkilerin geçtiğine eminsiniz. Bu patikaları ,şoseleri keşfetmek için insanın bir ömrünü adaması gerek. Tam da Hakan Eşme’nin yaptığı gibi.

Bu rotalarda belki herkes bisiklet süremez ama burada yapılan işi yani liderlik aklının kollektif bir faydaya dönüşmesini hayatımızın her alanına taşıyabiliriz.

“Bir başkadır Memleketim” dediğimizde o başkalık iyi bir şey olsun diyorsak bu da bir  seçenek değil zorunluluktur.

 

 









 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum