EMPATİ ÜZERİNE TEZLER
The creative adult is the child who has survived.
(ursula le guin)
(*)yaratıcı yetişkin hayatta kalabilmiş çocuktur.
Bir ütopya
yada distopya ülkesini yönetme şansım olsa ve sadece tek bir kural koyma imkanı
verseler hiç kuşkusuz reprodüksiyonu yani çoğalmayı kurala, kaideye , lisansa
bağlardım.
İnsan kendini
mahlukların en şereflisi addediyor o vakit tek amacı diğer canlı türleri gibi sadece çoğalmak
olamaz.
Madem
düşünce gücüyle en güçlüden daha güçlü, en hızlıdan daha hızlı, en zehirliden
daha zehirli olabiliyoruz o zaman çoğalırken de sadece doğanın bize bahşettiği imkanla kendimizi yetkili ve etkili göremeyiz.
Bu kadar laf
kalabalığından sıkılanlar için özetlersem çocuk yapmak herkesin harcı değildir demek
istiyorum.
Dünya nüfusunun
kalabalıklaşması gibi global ve kavramsal meseleleri de bir yana bırakarak söylüyorum
bunu. Derdim dünyadan daha çok pay almak adına yaşam hakkına müdahale falan
değil . Tam da bu sırada gözüme bir yazı çarpıyor. Dünya en fazla 100 milyonHomo Sapiens için uygun diyen fütüristler bambaşka bir distopyanın kapısınıaçıyorlar.
Araba
kullanmak için ehliyet gerekiyor ama arabayı kullanacak kişiyi büyütürken
kimseden ehliyet falan istenmiyor.
Sonuçta
benim ütopyam ya da distopyam. Kuralları da ben koyuyorum. Ve bu konuda kendime
destekçi olarak da Kostarika’lı Valentina Muriel’in “Elektrikli Düşlerimi”ni kanıt olarak gösteriyorum.
Bir aralar
Kostarika’nın dünyanın en mutlu ülkesi olduğuna dair haberler dolaşmıştı
internette. Dünyanın en mutlu ülkesinde de mutsuz olunabiliyor demek.
2 kız babası
ve şair ruhlu bir adamın yürütemediği evlilikten elinde ara sıra görüştüğü 16
yaşında bir kız çocuğundan öte bir şey kalmamış gibidir.
Evlilik
adamın şiddete olan eğiliminden batmıştır. Kendisine hakim olamayan bir insanla
yaşamak kolay değildir ama insanlar karanlık yanlarını saklamayı başarırlar
ta ki bu katlanılmaz olana kadar.
Diğer tarafta
yetişkinliğe geçişin heyecanıyla dolu kız içinse "Baba" kaçışın adresidir. Gökten
düşen bir miras ile zenginleşen annenin tadilat
obsesyonu ile yeni baştan yarattığı ev için kurduğu hayaller bu genç kız için
pek anlam taşımamaktadır. O babasının romantik ve hayalci dünyasında kendini
bulmaktadır.
Ergenlikten
kadınlığa geçişin de dahil olduğu bir deneyimler yumağından geçer babasının bu pek
de konforlu olmayan şiirli dünyasında. Bir baba için kızının en yakın
arkadaşının sevgilisi olduğunu hayal etmek hiç de kolay bir deneyim
olmayacaktır. Bütün bunlar daha farklı yaşanabilir miydi? İnsan’ın büyümek
için ihtiyaç duyduğu ve başka hiçbir canlıda rastlanmayan uzun yıllar boyunca bir çocuğa güven ve huzur nasıl verilir?
Kendi huzuru
ve düzeni olmayan bireyler kendilerinden daha küçük, daha deneyimsiz ve daha
korunaksız bireylere huzur ve düzeni nasıl sağlar?
Bu soruların
yanıtı için bir distopya veya ütopyaya sarılıp çocuk yetiştirme konusunda lisans
sahibi ebeveynler aramak bir çözüm
olabilir. Diğer yanda ise tam da filmde anlatıldığı gibi yargılamadan insana
dair herşey bana yabancı değil diyebilme olasılığı peşinde koşabilirsiniz.
Babanın bu
kadar şiddet eğilimi ile doluyken evlenip çocuk yapması bir cüret olsa da bu
eğilimiyle yüzleşmesi ve belki de şiddeti en çok gerektiren anda bunu dışa değil kendine yöneltmesi hayatın bize sağladığı fırsatları kaçırmamak gereğini anlatıyor.
Diğer yanda
filmin yönetmeninin verdiği röportajda filmini anlatırken söyledikleri filmin
hayata dair tezini kristalleştiriyor :
"Aslında çocuk
yetiştirmek için lisansa falan ihtiyaç yok. Çünkü kimse kimseyi yetiştirmiyor. Büyümek
yaşla ilgili bir şey değil. Yetişkin olmak
tamamlanmış olmak anlamına gelmiyor. Yetişkinlik yolunda olmak eksik olmak
anlamına gelmediği gibi."
O zaman "distopik
veya ütopik ülkemizde" anne baba veya sadece bir insan olarak sahip olmanız
gereken tek lisans varsa onun da empati olduğunu söyleyebiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder