ARVO PART VE 14 MAYIS SEÇİMLERİ

 


Türkiye’nin modern zamanlarını mitolojik bir hikaye ile eşlemek gerekirse; bu, hiç tereddütsüz Sisiphos olurdu. Tanrıların aynı kayayı sürekli sırtına yükleyip dağın tepesine yolladıkları talihsiz fani ile Türkiye tarihinin son 100 yılı arasındaki korelasyonu görüp de içlenmemek elde değil.

Kısaca durumu tarif edelim :

Devrimler/ideolojiler çağı dediğimiz dönemi anti komünizm histerisi ile yaşadı ülkemiz. Bunun resmi başlangıcı 1950’ler olsa da Nazım Hikmet’in 15 yıllık hapishane çilesi daha da erken bir döneme tarihlenir.

1991’e kadar “Zulüm Kuzeyden Gelir” endişesi ve korkusu ile geçti yıllar. Bütün bu dönem içinde Türkiye’de tereddütsüz en önemli kaygı koca kuzey komşusunun dinsiz ideolojisinin ülkeyi istila etmesi olmuştu.

Ordu, Bürokrasi, resmi ideoloji ve bunun sivil uzantıları mücadelelerini hep bu minvalde yürüttüler. Komünizm dinsizlik demekti ve neredeyse Türkiye’de muhalif olan herkes bir dönem “komünistlik eşittir dinsizlikle” itham edildi.

1991’de duvarın yıkılmasına kadar süren bu anti komünist fırtına o denli güçlüydü ki Türkiye 1980’den beri neredeyse  son 40 yılın tamamını  siyasal islama kendini (en azından bir dönem)adamış kadroların yönetimi altında geçirdi.(1)

Türkiye sanki batı blokunun Sovyet Sistemine karşı en sağlam burçlarından biri değilmişçesine geçmiş eleştirisi yapmanın ve Türkiye’yi dine karşı bir sistemden, dinin  öne çıkarıldığı bir sisteme taşımakla gurur duyanların büktüğü tarihsel hikaye, tarihsel gerçek  tam da budur işte.

Bu düşüncelerin zihnimden hızla geçmesine yol açan   aslında 8 Şubat’ta olması gereken ancak deprem nedeniyle 2 Mayıs’a ertelenen Arvo Part  Konseriydi.(2) Estonya’dan gelen orkestranın icra ettiği eserlerin sahibi de bir Estonyalı’ydı.  Arvo Part 1935’de Estonya’da değil Sovyetler Birliği’nde doğmuştu aslında.  Çünkü O zamanlar  Estonya yoktu. Ne Litvanya ne Ukrayna ne Azerbaycan ne de diğerleri vardı.  Bugünün çocukları farkında bile olmasa da pek çok ülke  kendi bayrağının değil orak çekiçli Sovyet Bayrağının altında günlerini geçiriyordu.

Dünyanın politik ortamı içinde bugün akla aykırı da gelse 1990’ların başına dek Arvo Part gibi tüm Estonya’lılar Sovyet pasaportu ile yaşamak zorundaydı. Bizim korktuğumuz onların başına gelmişti. Marx’ı tek anlayan ama kesinlikle çok yanlış anlayan bir aklın insan mühendisliği deneylerinin acı sonuçları Estonya’dan Hazar Denizine kadar kocaman bir coğrafyanın halklarına tahakküm ediyordu.

Türkiye’de inancın üzerinde hiçbir zaman bir engel olmadı. İnancını siyaset yapmak isteyenlere iktidar yolunu  açan “despotik uygulamalara” eleştiri hakkımız saklı kalmak kaydıyla din hep el üstünde tutuldu.(3) Ülkenin milli ve resmi ideolojisi anti komünizm iken dinin baskılandığını iddia etmek akıl tutulmasından başkası olmaz zaten.

Oysa siz baskı altında bir din görmek isterseniz Estonya’nın da içinde olduğu Sovyetler Birliği’ne kısa bir zaman yolculuğu yapmalısınız.

Arvo Part’ın eserlerine yansıyan inanç izlerini onun yaşamının neredeyse üçte ikisini kapsayan Sovyetler Birliği kabusu şekillendirmiştir. Arvo Part klasik müziğin  gelişiminde 20.yüzyıl dönüşümüne damga vuran bir besteci olarak müziği modern zamanlara uyarlarken ülkesinin ve pek çok Sovyet ülkesinin vatandaşının uğradığı baskıları ve bunun dinsel hayata karşılık gelen uygulamalarını da kendine altyapı olarak seçmiştir.

Bizim özellikle soykardeşimiz Azerbaycan nedeniyle tarifinde ve varlığında hiç tereddüt etmediğimiz baskı zamanlarının Sovyet sisteminin sosyalizmi bir dikta aracı olarak kullanmasından kaynaklandığı gerçeğinin yansımasıdır Arvo Part’ın müzikal teması.

Peki o zaman Türkiye’de seçim kampanyalarını dinsel argümanlar üzerine kurmak, geçmişi dinsizlikle yargılamak tarihin gördüğü en büyük ikiyüzlülük değilse nedir?

Türkiye onca yılını komünizm gelmesin diye harcadı.  Deniz Gezmiş’ten Uğur Mumcu’ya kadar adı bilinen ve daha az bilinen binlerce insanı anti komünist kampanyanın sivil ve resmi ellerinde yok edildi, hapiste çürüdü, toplumdan dışlandı.

Bugün kendinize biraz zaman ayırın ve Arvo Part’ın herhangi bir eserini dinleyin. Bu eserlere yansıyan dinsel hüznü ve bu hüzün  Türkiye’de de  olmasın paranoyası ile geçirilen uzun yılları aklınıza getirin. Ondan sonra da bu ülkede inanç yeterli saygıyı görmedi diyerek seçim kazanmaya çalışanların gerçekten  neyin peşinde olduklarını anlamaya çalışın.

 

(1(1) Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan

(2(2)  https://www.andante.com.tr/tr/11019/subat-Ayinda-is-Sanat-Sahnesi-nde

(3(3) Bir siyasal islamcı olan Fetullah Gülen’in istismar yöntemlerine gösterilen tolerans olmasa yine de bu sonuç elde edilemezdi (ça)

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum