YAZARLAR NEDEN "AHLAK"SIZDIR



İnsanlık tarihini tanımlarken söze her zaman yazılı tarihten başlanır. Yazının   yada yazıya dökülmüş insanlık tarihinin keşfi insanın dünyadaki macerasının  gerçek hikayesini  yazmaya yada dinlemeye imkan verir.

İnsanlık tarihi aslında bir yönüyle yazının ve yazan insanın tarihidir.Hatta çoğu zaman tarihi hep kazananlar yazar diye ifade edilir bu süreç.

Tarihin büyük harfle yazılan mücadeleleri giderek rutinleştikçe insanlık artık hükümdarların ve onlara karşı koyanların hikayelerinin ötesine geçerek kendi sıradan yaşantısını da  hem okumaya ve hem de  yazmaya başladı.  

Yazının Gutenberg’in matbaayı keşfinden İnternet devrimine  kadar geçen sürede özü hep aynı kaldı. Ne zamanki insanlık artık yazmak için kaleme, basmak için kağıda ihtiyaç duymaz oldu işte bu tarihin yazılı halinin de kırılmasına karşılık geldi.

Önce haber alma için kullanılan yazı faaliyeti kökten değişti. Bir canavar gibi kağıt öğüten gazeteler, dergiler bir anda sanal dünyanın elinde bambaşka bir forma  dönüştüler. Diğer yanda gazete ve dergilerin yerini  artık  haberi hiçbir kurumsal çerçeveye ihtiyaç duymadan üreten sosyal medya doğdu.

İnternet devrimi insanlara kendi ürettikleri içeriklerle haberin yaratıcısı, kahramanı ve ileticisi olma imkanı verdi.

Basılı olarak elimizde tuttuğumuz her şey 1  ve 0’lardan ibaret kodların anlamlı görüntülere dönüştüğü bu sanal dünyada kendine yer bulabiliyor.

Bu dijital dünya bir anda kendi öncesine bir isim yarattı.  Dijital dünya analog dünyayı ezip geçiyordu. İnsanlık tarihinin uzun serüveninde teknoloji adına her ne üretildiyse dijitalin karşısında analog damgasını yemekten kurtulamıyor.

Analog dünyanın kitapları dijtalin e-kitapları ve sesli kitapları ile hızla yer değiştirmeye mahkum oldular.

Çifte Hayatlar'ın bir boyutu bu dijital dönüşümü pandemi öncesi bir zamanda anlatırken diğer bir boyutu ise kitapla yazar yada yayıncı olarak uğraşmanın ayrıksı halini mercek altına alıyor.

Pandeminin ve üzerine  kaymağı süren enflasyon atağının basılı kitabın üzerine neredeyse son toprağı da atması aslında dijital/analog tartışmasının bugün demode görünmesine yol açıyor. Bugün analog yani kağıda basılı kitap sektörü öncelikle bizim gibi ekonomik kamikaze ülkelerinde neredeyse bir cesaret abidesine dönüştü bile. Bu yönüyle dijital mi analog mu sorusuna dair 2018’de yapılan film bugün için güncelliğini bile kaybetmiş denebilir.

Hikayenin diğer boyutu yani kitabı yazan ve yayınlayanın ayrıksı yaşamı ve dünyaya ayrıksı bakışı ise dijital ve analog dünyalar arasında çok da değişmemiş görünüyor.

Kahramanların yaşadıkları çifte hayatları bu denli kolay özümsemeleri bir şekilde bu yüksek entelektüel dünya ile kurdukları bağla alakalı.

Georges Sand’ın , Woolf’un , Sartre’ın bıraktığı gelenek aynen sürmektedir.Bu yönüyle yazarın yayıncının karısıyla, yayıncının da iş arkadaşı ile yasak aşkları adeta yaptıkları işlerin bir parçası gibi.

Ancak  hikayedeki yazar  hayalgücünü harekete geçirmek için kendi yaşamını anlatmak dışında bir yol bilmiyor. Sadece kendi hayatını ve ister istemez hayatına dahil olan diğerlerini anlatarak kendini ifade edebiliyor.

Hatta  söz verdiği halde yayıncının karısı ile olan aşkını da yazıya dökerek  yazarlığın sınırlarının belirsizliğine ve cüretine işaret ediyor.

Bir yazarın anlatacağı hikayeler onun yaratıcılığına bağlıdır. Bilim kurgu yazarı için yaratıcılık bir dünya kurabilmek demektedir. Bilim kurgu yazarının karşı kutbunda ise  sırlarını anlatarak var olabilen yazarlar vardır.  Onlar için bu sırların paydaşına gelecek zararın  hiçbir önemi yoktur. Bu yönüyle bir yazarın tek derdinin okunmak olduğu ve bunu yapmanın yolu neyse ondan geri durmayacağını bir kez daha anlıyoruz.

Bu yönüyle bir yazar için tek ahlaki sınırın kendini en iyi anlatmak neyse o olduğunu anlıyoruz. Yazar için mesul olduğu tek makam okurdur.

Yazarın merkezde durduğu filmde aslında geri kalan herkes yan rolleri üstleniyor. Yayıncının yasak aşkı, yazarın danışmanlığını yaptığı politikacının hayat kadınıyla birlikteliği yasak ilişkilerin yaygın olduğunu ama hiç birinin bir yazarın imgesini çalıştırdığı gibi bir etki yaratmadığını gösteriyor.

 Kitapları anlatan bir filmden beklediğimiz merkeze yazarı koymaktır. Çifte Hayatlar da bunu yapıyor.

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum