ÖLÇEK EKONOMİSİ Mİ LEZZET EKONOMİSİ Mİ : KASTAMONU TATLARI
Vedat Milor
üstadı İstanbul'un en iyi dönerlerinden birini yapan Engin'e götürmemin hikayesi görselde yer alıyor . Buna karşın Vedat bey ilk tanışmamızda kendisine sitem etmeme haklı olarak şaşırmıştı. Şaka
ile karışık dünyanın en güzel dönerinin tanıtımına yaptığı katkı
nedeniyle artık dünyanın en güzel dönerini yiyemediğimizden dert yanmıştım.
Memleketim Kastamonu’nun
artık kentsel sit alanı ilan edilmesi
gereken “Kasaplar Çarşısı”ndaki Dönerciyle Vedat Milor’un tanışması kısa sürede
işletmenin daha büyük bir dükkana taşınması ile sonuçlanmıştı.
Bu
değişiklik hiç de hayırlı olmadı. Dönerin ölçeğinin büyümesi lezzette aynı etkiyi yapmadı. Üretimi artan
ve satış yeri değişen döner artık dünyanın en iyi döneri değildi. Hala çok iyi
dönerdi ama Vedat Milör’ün birkaç porsiyon birden yediği en iyi döner değildi.
Yeri değişen döner "iyi" bir dönerden fazlası olamadı.
Vedat Milor'un
porsiyonlarca döneri tüketerek İtalya’da yediği çeşitli etlerle mukayeseler
yaptığı eski dönerci dükkanı ise uzun süre boş kaldı. Hatta onun çarşıyı terk etmesi
diğer dükkanların da işlerini bozdu.
Çarşıda onun kadar lezzetli olmasa da Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu’nun
en iyi köftesini, yemeğini yapan işletmeler bu şoktan etkilendi. Bu etki bir
süre devam ettikten sonra aynı dükkanda yine döner kesilmeye, satılmaya
başlandı ve birden dünyanın en iyi döneri kente geri döndü. Kerametin kimde
yada nerede olduğu anlaşılmıştı. O birkaç masadan ibaret ve ikindi ezanı okunmadan çok önce tükenen döneri satan dükkan tekrar dünyanın en iyi
dönerinin mekanı olmuştu.
Elbette
üretim metodu, hammaddesi, ustası değişmeyen bir ürün daha fazla üretildiğinde de aynı lezzetini
koruyabilir. Ama bunun böyle olmasının çok zor olduğu anlaşılıyor. Bu durumun en önemli sebebinin, üretim artışının
kontrolü zorlaştırması olduğu akla gelebilir.
Diğer tarafta daha fazla üretim için araya karışan daha fazla elin
lezzeti de azalttığı düşünülebilir.
Bu noktada
kıyaslama yapılacak olursa; Kastamonu’da pek çok yemeği hala evlerde yiyebilirsiniz. O yüzden yemeklerin lezzetinde çok da kayıp
olmadan kuşaklar boyunca aktarım yapılabilmiş. Kastamonu’nun geleneksel ev
yemekleri ağırlıkla kadın bireylerin elinde nesilden nesile varlığını ve
lezzetini koruyarak varlığını sürdürüyor. Bir evin çatısı altında ve aynı yöntemlerle
üretilen yemekler lezzetlerini koruyabiliyor.
Kastamonu’da
etli ekmek dışında geleneksel yemeklerin çok da restoranlara girmemesi belki
biraz da bu bilinçten kaynaklanıyor. Çok az lokanta sahibi evlerdeki bu yemek festivalinden rol çalmaya
cüret ediyor. (Üstelik herkesin bildiği sırrı gizlemeye gerek yok. Gerçek etli ekmek fırında değil sacda yapılır. O
yüzden etli ekmekçilerin yaptığı ekmeği
evde yapılanla mukayese etmek de çok doğru bir yaklaşım değil.) Tiritçilerde de
gün bitmeden çok önce yemek bitmiş oluyor. Ayarınca üretim işin sırrı.
Kastamonu’da
nüfus , turizm hareketi ve tanıtımla büyüyen pazarın üretim hacmini
artırmasının lezzetten ödün verilmesine yol açmaması gerekiyor.
Daha çok
pastırma satarak daha çok para kazanmak tabii ki mümkün . Ama daha çok satmak
pastırmayı ucuzlatmadığına göre bundan pastırma yiyenlerin faydasının en
lezzetli pastırmayı farklı ve daha büyük mekanlarda bulmak olması gerekir. Peki bu mümkün
mü? Dönerin başına gelenlere bakacak
olursak bazı riskler bizi bekliyor.
Yine de daha
çok döner üretmekle daha çok pastırma üretmek, daha çok kel simit üretmek, daha
çok çekme helva üretmek aynı anlama
gelmeyebilir. Bu ürünlerin üretim hal ve
şartları birbirinden farklı olabilir.
Seri, endüstriyel
ve kitle üretimin geleneksel üretimin yerini alması bir taraftan üretim miktarı
artarken üretilen nesnenin bambaşka bir
nitelik kazanmasına yol açabilir. Ortada yaşanmış bir deneyim varken dikkatli olmak
için çok fazla gerekçe var.
Yorumlar
Yorum Gönder