KASTAMONU'YU NASIL BİLİRDİNİZ?
Kastamonu’ya uzun yıllar sonra misafir değil ev sahibi kontenjanından gelmek ve şehre alıcı gözle bakmak benim için farklı bir deneyim oldu.
Alıcı derken yanlış
anlamayın. Gözümde yok şehri istila etmiş beton istiladan pay almak. Zaten
fiyatlar da almış başını gitmiş.
Hemen itiraz etmeyin olur mu?“20
Milyonluk İstanbul’dan geliyor bizim taş çatlasa 150 bin nüfuslu şehrimize
kusur buluyorsun” diye. Allah arsa sahiplerine de müteahhitlere de daha çok
versin. Lakin 31 yıllık bir aradan sonra şehre geri dönen bir gözün sözlerine
de azıcık kulak vermekten bir zarar gelmez herhalde.
Neticede uzayda yaşamıyoruz.
Ülkenin başına gelenden olan bitenden haberdarız. Ülkenin son 20 yılına damga
vuran siyasi, ekonomik gelişmelerin Kastamonu’ya da uğramasından daha doğal ne
olabilir ki?
Yine de,“şehrin böğrüne birer
hançer misali dikilmiş teleferik direkleri çok şart mıydı?” diye sormadan
edemeyeceğim.
Teleferik kötü bir şey değil,
ama yapılış amacı bir yere çıkmak için olmalı. 2 tepe arasına teleferik
diktiğinizde soru şu şekilde gelecek: Tepeye nasıl çıkıyoruz? Cevap:
Yürüyerek. Bu kadar manasız bir
teleferik projesi için çok düşünmemiş olmalılar.
Teleferik fikri teleferik
direklerinden ibaret kalmış. Hüsamettin Çoban’dan, Candaroğlu İsmail Bey’e
kadar bu şehri zarif minareli camilerle süsleyen ecdad, minarelere kuma olarak
gelen bu direklerle mezarlarında pek de huzur içinde olmasalar gerek.
Direkleri görmemek imkansız
ama İsmail Bey Camii’nden Kastamonu siluetine göz gezdirince ilave bir tuhaflık
seziyorsunuz. Kale tamam yerli yerinde ama neredeyse kaleyle yarışan koca bir
heyula şehre geliş yolunu tıkamış. Bunda
bir hata olmalı diyorsunuz. Alanya Kalesi’nden sonra Anadolu’daki en büyük
doğal altyapıya sahip kalesine kuma gelmiş!
Aklıma AVM’ye gitmek için
belediye otobüsüyle 1.5 saat yol aldığım Miami geliyor. Bu arada Amerikalılar
da AVM’ye Kastamonulular gibi MALL diyor. Ama zekalarıbizim kadar olmadığı için
MALL’ı için şehrin orta yerine yapmıyorlar.
“İstanbul’da, Ankara’daMALL’lar
şehirden çok mu uzak?” diye sorabilirsiniz haklı olarak. “Değil” derim.
İstiklal Caddesine bile AVM yapan bir neslin ahfadıyız. Yine de bu şehrin
sadece siluetini değil alışveriş geleneğini de bozan MALL’dan da AVM’dende yapıldığı yerden de hoşnut değilim. Yapanlara ve
buna göz yumanlara bu şehre emek vermiş geçmiş büyüklerin de helallik
vereceğini sanmam.
Botanik Park’a imar
verilmesine dair kavgayı da izlemiştik basından. Hani ihalesi kilitli kapılar
ardında yapılan.
Parkta evler yapıldı,
satıldı, bitti mi bilmiyorum,ama ormanın
içine sokulmuş siteleri de anlamakta güçlük çekiyorum. Ormanın içine ne
zamandır ev yapmak mümkün oldu. Bu şehrin ormanının böğrüne ev yapmak ne zaman,
nasıl ve ne hakla mümkün oldu?
“Sen de amma çok soru soruyorsun,
zaten 30 senedir bu şehirde değilmişsin” diye bana hesap sorduğunuzu duyar
gibiyim. Ben de aynen bunu söylüyorum.
Biz bu şehri böyle
bırakmadık.
Kastamonu’nun, bırakın
Avrupa’yı, Balkanlardaki muadilleri şehirlerine bu eziyeti yapmadı.
9 milyonluk Bulgaristan’ın
Filibe’sine gidip bakmanız lazım. Filibe’nin Kastamonu’yla olan bağını size en
iyi “Paflagon’danCandar’a”nın yazarı anlatır.
Filibe –Kastamonu hattından ne hikayeler çıkar. Ama önce inanmak, yani ranttan başka şeylere de inanmak gerek.
Bu şehrin pastırması, çekme
helvası, et ekmeği meşhurdu. Bu şehir bu kadarını hak edecek ne yapmış
olabilir?
Nasrullah Kadı Camisi’ni
betona hapsetmenin izahı da “Bu kadar kusur kadı kızında da olur” sözünden mi
geliyor? İki hapaz yağmur koskoca eseri
boğup yok ediyor. Hiç mi yağmur yağmadı bu şehre yüzyıllar boyunca?
Bin yılda yapılanı berbat edenleri tarihin hafızası kayıt ediyor. Ve şehir “ranta” değil “şehrin kadim banilerine” inananları dört gözle bekliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder