FEODALİTEDEN RAFAEL'İN ŞEHRİNE KAÇIŞ

 



Diyalektik Materyalizm dünya tarihini safhalarla izah eder. İlkel toplum, köleci topluma, sonra feodal topluma dönüşür. Toplumların gelişim noktasında ulaştıkları son merhale ise kapitalist toplumdur. Sosyalizm ise bir güneş  ülke olarak sırasını beklemektedir.

Ekonomik ilişkilere  dayanan bir analizdir bu. Diğer yanda toplumun bireyleri arasındaki sosyal ilişkiler de bu sistemlerden fazlasıyla beslenir ve etkilenir.

İlkel toplumun izleri Avustralya’nın yada Afrika’nın derinlerinde hala görülse de köleci toplumu orijinal halinde bulma şansı pek yoktur. Diğer yanda feodal toplum ise ekonomik ilişkilerdeki etkisini büyük ölçüde yitirse de toplumsal bağlar bakımından varlığını inatla sürdürmeye devam eder. Örneğin ülkemizde aşiret diye bilinen yapılar iktisadi tabanlarını da kısmen muhafaza ederek hala varlıkları sürdürebilmektedir.

Feodal yapılar özellikle iktisadi varlık nedenlerini yitirdikçe çözülmeye mahkum kalsalar da farklı nedenlerle tüm diğer geçmiş toplumsal sistemlerden daha fazla varlıklarını hissettirir.

Feodalite temel olarak ataerkil bir yapıya dayanır. Erkekler ön planda ve direksiyondadır.  Türkiye’de aşiret düzeninin Züğürt Ağa ile karikatürü çizilse de hala aşiret düzenine dayalı trajedileri haber bültenlerinde görebiliyoruz. Diğer yandan feodal düzenden siyaseten de istifade edilmesi söz konusu olmaktadır. Bir aşiretin oyu ile vekil seçilmek çok da özel bir durum değildir.

Feodalite özünde feodal yöneticiye hizmet eden halk kitlesinden oluşmaktaydı. Bu yapıda bireylerin değerinden ziyade ortak değerler öne çıkarılmıştı.

Feodal düzenin modern halinin resmedildiği filmlerin en bilineni kuşkusuz Baba serisidir. Orijinal topraklarından kopmuş İtalyan Corleone klanının hikayesi 1970’lerde çokça izleyici bulmuş hatta hala tüm zamanların en iyisi olarak yer almaktadır.

Peki bir klan ve aşiret düzeninde yaşamak 21. Yüzyılda artık olası mı? Bu sorunun yanıtı büyük oranda hayır.Buna karşılık bu büyük oranın yanında küçük oranda varlığını devam ettiren feodal düzenlerin hala var olduğunu biliyoruz. Ülkemizin halini zaten zikrettik.

A Chiara filmi de 3  kız babası bir klan reisinin suça bulaşmış hayatını sürdürürken ortanca kızıyla yaşadığı çelişkiler üzerine odaklanmış. Chiara’nın 18’ini dolduran ablası Babasının rol ve görevini gayet iyi biliyor. Tıpkı annesi gibi polisin kovaladığı bir baba figürü ablasına tuhaf gelmiyor.

Klanları, aşiretleri erkekler yönetir belki ama mutlaka kadınlar üretir. Kadınlar bu düzene onay vermezse sistem devam etmez.

Chiara önce ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Bunun için pek çok riske giriyor. Ama sonunda görmesi gerekeni birebir görüyor ve Babasının ona da kendi babasından miras kalan bir yapının parçası olduğunu anlıyor.

2000li  yılların klanları ve aşiretleri artık eskisi denli katı değil. Chiara pek çok özgürlüğe sahip ama ortada ters giden büyük bir sorun var. Sistemin devamı ancak yasadışı kalmayla mümkün. Bu bir tercih değil bir zorunluluk. Chiara ise bu tercihin içinde kalmayı red ediyor.

Burada devlet de sorunu çözmenin dalları kırmakla olacağını iyi biliyor. Chiara’ya feodal düzenin dışında bir seçenek sunuyor.

Güneydeki Calabria’dan Rafael’in yani “herkesi olduğu gibi çizen Ressamın” şehrine kuzeye Urbino’ya yolculuk başlıyor.

Bölgesel eşitsizliğin en ağır olduğu ülkelerden biri olan İtalya’da hala feodal kalmış güneyden kuzeye göçün bir kaçış değil çözüm anlamına geldiğini anlıyoruz. Medeniyetin bir çıktısı olarak toplumsal iyileşme için birbirine el uzatmanın mümkün ve gerekli olduğunu görüyoruz. Zaten 2 çocuğu olan bir doktor hanım kendi kaynaklarını bu aşiret düzeninden kaçan kızla paylaşmaktan gocunmuyor.

Sadece konusuyla değil aynı aile bireylerinin rol almasıyla da özgün bir hal alan Chiara sinemanın toplumsal olanı anlatma konusundaki sınırlarının genişliğine dair bize ilham veriyor.

 


Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum