UYSALLAR : UYSAL BİR AİLE UYSAL BİR ÜLKE

   


Uysallar’ın bilbordların tamamını kaplayan görsellerinde Uğur Yücel’i Breaking Bad’in ana karakterine benzettiğim için uzun bir süre izlemekten kaçındım. Ne alaka demeyin . Algı işte...

Türk dizisi olduğunu çok sonra anladım.  Uğur Yücel’in Uğur Yücel olduğuna ikna olmam   bayağı vakit aldı.

Dizi izlemek benim için aşırı seçicilik içeriyor.  Ben hala 20 sene önceki “six feet under” hayalleri ile yaşıyorum. Durum o kadar vahim yani.

Punkçu görseli ise zaten anlamaya bile çaba sarf etmedim. Kastamonu’da Punk partisi oldu da biz mi gitmedik.

Madem görsel özeti ile girdik bir cümle de Haluk Bilginer için edeyim. Bu görsel de en az diğer ikisi kadar yabancı geldi bana.  

Bu yabancı mevzuu önemli. Sonuçta anlatılan yabancılaşma hikayesi aslında.


KRALLIK NİYETİNE


Mecidiyeköy’de  eskiden Ali Sami Yen olan yerde özenilesi hayatlar yaşayan Uysal ailesinin fazlasıyla "son 20 yıl İstanbul’u" kokan hayatlarına dahil oluyoruz.

Devasa rezidans binalarının içindeki konfor ve lüks ile dışarıdaki kaos ve huzursuzluk arasındaki çelişkiyi derinlemesine içinize çekiyorsunuz.

Diziyi izlerken bundan yıllar önce izlediğim Lars Von Trier’in “ Kingdom” dizisini düşündüm.

Stockholm’de bir hastanede geçen  bu dizinin içinde yaşanan talihsiz olaylar dizisinin gerekçesinde bir zamanlar bu binanın olduğu yerde eziyet gören Down Sendromlular olduğu ima ediliyordu.

Diziyi kaç kişi anımsar bilmiyorum ama Uysallar’ın setinin kurulduğu binanın inşaatı sırasında kopan asansörde telef olan işçilerin de tıpkı Kingdom’un Down’lıları gibi negatif enerjilerini bu binada yaşayanlara devrettiklerini düşündüm.

Hakan Günday-Onur Saylak bilerek mi bu rezidansı tercih ettiler set olarak meçhul bir soru olarak kalacak.

Ama bildiğim o ki Mecidiyeköy gökdelenlerinin tarihindeki bu iş cinayetlerinin daha az bilinenlerini de mutlaka İstanbul’un devasa inşaat faaliyetleri sırasında diğer gökdelenler de yaşamıştır. Tıpkı Soma felaketi gibi sayının fazla ve bir anda olması akıllarda iz bırakıyor. Azar azar ölümlerin değeri, anısı bulunmuyor.


DÜNYADA MEKAN


İşim gereği de bu bitmeyen inşaat faaliyetiyle hep içiçe olduğum için son kur/fiyat atağı ile gerçek üstü bir hal alan emlak fiyatlarının eskiden 1e mal olup 3’e satılırken şimdi 3’e mal olup 33’e satıldığı gerçeğini zihnimden kovamadım dizi  boyunca.

O yüzden dizinin ana karakteri  Oktay’ın “ah ben bu evin kredisini nasıl ödeyeceğim  vahlanmasını” gerçek dışı bulup, “Oktaycım ödeyemezsen evi devret bana ben öderim” iç sesi ile seslendim.

İşin bu temel iktisat boyutunu akılda tutarak Uysallar’ın edebiyatçı yazarının müthiş gözlem ve içgörü yeteneğinden neşet eden hikayeler örgüsü toplumsal sorunların kişisel kökenine dair sözünü esirgemiyor.

İLETİŞEMEYENLERDENMİSİNİZ

İletişimin merkezinde olduğu bu sorunlar yumağının zamanın ruhuyla yok olmuş sohbetlere duyulan özlemi;  bir çocuğun saf aklıyla ifade etmek  hem yakıcı hem de zekice. Telefon kullanmayı reddeden kız çocuğu aslında herkesi gömüldükleri ekranın içinden çekip çıkarmaya çalışıyor.

Don Quijote yel değirmenlerine kadar ne kadar şanslı ise 2022 çocuklarının da telefona karşı şansları o kadar aslında.

Diğer tarafta  baba-oğul diyalektiğinin en açık sözlü diyaloglarını da yine Hakan Günday’ın sözlerine can veren Oktay’ın dilinden duyuyoruz.Bir taraftan oğul olarak yaralı, diğer yanda baba olarak yaralayan. 

Bir diğer yara da işyerinde taciz üzerinden ortaya konuyor. Kadın erkek eşitsizliğinin iş hayatındaki yansıması dizide anlatıldığı kadar uç noktalara taşınmasa da fazlasıyla sorunlu bir alan aslında. Diğer yanda kapitalizmin vahşi versiyonunun kadın ve erkekleri fark gözetmeden taciz etmesi ise aslında hikayenin asıl ve ana fikri olarak yer alıyor.


UYSALLIK KADER OLAMAZ


Türk insanının 780 bin km2lik ülkenin 6.500 km’sine doluşma projesinin sonuçları inşaatın patlamasına yol açarken ülke dünyaya hapishane ihraç eder noktaya geliyor.

Oktay Uysal ve ailesinin hayatının bir bölümünü anlatan Uysallar aslında ülkenin Uysallaşmış halini bize gösteriyor.

Uysal olmak zorunda kalan bir halk için çıkış noktası nedir?

Mezbaha sırasını bekleyen bir kurbanlıktan çok da farkı olmadan yaşayan bir toplumun özeti bu. Uyumlu ve makulsen acı çekmeden sırana ulaşırsın. Uyumsuzlar için Avrupa’nın en büyük cezaevi zaten  hazırlanıyor.

Yine de ters giden ve hapishane tasarımcısı “Berdühar” beyi bile “berhüdar” edemeyen bir şeyler var.

Berhüdar bey doğayla ve inekle mücadelesini kaybederek kendini yok etmeyi tercih ederken Uysal ailesini de tıktığı hücrede birbirleriyle ve hayatlarıyla yüzleşmeye davet ediyor.

Uysalların zamanın ruhunu anlatan hikayesi   iktisadi krizin sorunları ile hayatı daha da kararmış Türkiye orta sınıfının resmini çiziyor.

Bu resmin aydınlanması nasıl mümkün olacak?

Bunun  için belki artık fazla uysal olmamak gerekecek.

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum