KUZUNUN SESİ

 


Kuzuların Sessizliği’ni izlemiş  çok az insan filme adını veren Kuzuların filmdeki rolünü anımsar.

Hristiyanlar için kuzunun eskatalojik değeri çoktur. Biz de ufaklıkları kuzum diye sever, azıcık şefkat beslediklerimize kuzu diye sesleniriz.

Kuzu koyunun yavrusudur.  Pirzola, şiş , külbastı  kıyma vb olmayan her kuzu koyun olacaktır. Dolayısıyla kuzuluk geçici bir varoluş halidir. Kuzu gibi olmak vardır ama koyun gibi olmak biraz kötüdür.

İnsanlar koyunları evcilleştirdiklerinden bu yana doğada koyun pek kalmamıştır. Dağ keçisi vardır ama dağ koyunu çok daha azdır. Sonuçta keçinin yetenekleri koyundan çok daha fazladır ve öyle dağ yamaçlarında fazla dolaşmak bunlardan değildir.

İnsanlık organik ve inorganik ne varsa kendine teba ederek dünyayı krallığına çevirmiş durumdadır. İnsan zekasının dönüştüremeyeceği organik ve inorganik bir dünya varlığı bulunmamaktadır.

Otlardan , Ağaçlara, Sümüklüböceklerden Fillere , Hamsiden Balinaya, Sivrisinekten, Kartala doğanın tamamı ya insanın hizmetçisi, ya esiri ya eğlencesi yada en azından saygı ile sırasını bekleyen tebası konumundadır.

İnsan krallığı doğayı ele geçirmiş ve ne var ne yok her şeyi oksijen tüketen yada tüketmeyen olduğuna bakmadan kendisi için çalışır hale getirmiş durumda.

Bir insan olarak bundan ne kadar gurur duysak az.  Zekamızla dünyayı kendimize sadece bir yuva yapmadık bir saray yaptık.

İzlanda’nın herkesten ve her şeyden uzak bir dağ yamacında  bile insanın borusunun ötmesine İstanbul gibi bir apartman cangılı sakini olarak ne kadar şaşırsak da bu şaşkınlığımız giriş bölümünde anlattığımız altyapı içinde çok kısa sürüyor.

Neticede zararsız bir çiftçi çiftin koyunlarla dolu ağıllarında bahar kuzularının doğuşu ile beraber tanık olduğumuz faaliyet gayet sıradan.  Neticede tarım devrimi için ne kadar mutlu olsak o kadar az…

Koyunlara ot veririz onlar da bize etlerini, sütlerini ve yünlerini verir. Gayet adil değil mi?

Çiftimizin zararsız çiftçilik faaliyetini bu denli ücra bir köşede yapmaları şart mı? Tabii ki değil. Ama onlar bunu tercih etmiş ve İzlanda bile olsa insan aynı insandır ve doğaya karşı mücadeleye 3-0 önde başlamıştır.

Bahar kuzularından birinin bilinen ve alışık olan kuzulardan farklı doğduğunu anlıyoruz. Neyinin farklı olduğunu ise tabii ki anlamıyoruz. Bunu anlamak için kocanın serseri   ağabeyinin gelişini beklemek gerekiyor. Ağabeyin gelişiyle evin bireyine dönüşen kuzunun yarı insan, yarı kuzu olduğunu  görüyor ve hikayeye dair endişelerimizin dozajını artırıyoruz.

Bunu anlamadan önce kuzunun annesi olan koyunun evin kadını tarafından annelik rekabetine  istinaden alnından vurularak katledilişine şahit oluyoruz.

Anneden kurtuluyorlar ama baba nerede?

Baba var mı?  Bu kuzu nereden geldi?  Yoksa o da Agnus Dei gibi babasız mıydı. Bakire gelinin çocuğu muydu? Yoksa genetik bir hata ve sapkın bir zoofilin ürünü müydü?

Bütün bu açıklamaların hepsi dünyayı kendine ait gören bir tür için gayet  normal. Dünya bize aitse izahlar da bize ait olmalı.

Peki ya dünya bize o kadar da ait değilse ya dünya bize paylaşalım diye verildiyse yada doğru deyimle biz dünyayı paylaşmaya mecbursak.

Kuzu’nun insanlık için önemi tam da bu sorunun cevabını vermesiyle ortaya çıkıyor.  Yarı kuzu yarı insan bir kuzuyu bir koyun doğuruyorsa babasının da yarı insan yarı koyun olmasından ve İzlanda’nın ücra dağlarının da onun için gayet iyi bir yaşam alanı olmasından daha doğal ne olabilir.

Yarı  kuzu yarı insan bir çocuğunuz olduğuna inanıyorsunuz ama  onun bir babası olabileceğini aklınıza bile getirmiyorsunuz.

Mavi gezegeni sırf aklımız çok diye tamamen kendimize ait sanmanın yanılgısı ile yaptığımız çokça makro hatanın yanında (muhtemel ki) kendi Ada’larını kaybetmiş bir çiftin bu mikro hatası için çok da kızgınlık duymamalıyız.

Masum kuzular masumluğunu yitirmiş tarım toplumu insanları için sadece mülkiyet duygusu uyandırıyor.  Bu acıyla yüzleşmenin ve Proudhon’un deyimiyle mülkiyet hırsızlık demenin zamanı şimdi değilse “Kuzu”yu izledikten hemen sonradır.

 

 

 

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

EPİLOG

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum