2 ANNE 2 KIZ KAÇ KİŞİDİR ?


 

İnsan hatırlayan hayvandır. “Homo Mimeticus” desek yanlış olmaz .

Hafıza insanı insan yapar.

Peki hafıza tam olarak nedir?  Hafıza sadece bizi yaptıklarımızı doğru düzgün yapmaya yönelten yönergeler dizisi midir?

Hafıza aslında insanın evidir hep  döndüğü.

Bellek bize eşiklerle gelir. Anneler ve kızları arasındaki döngü bu eşiklerin belki de en yükseği ve en aşılmazıdır. Anne annesine anne kızına kız annesine görünmez yani en güçlü bağlarla bağlıdır.

O komik bilmecede olduğu gibi 2 anne 2 kız aslında 3 kişidir ama 4 kişi olarak görünür.

Fransız filmi küçük annenin 2 anne 2 kızı da 4 kişi.  Ama bu defa mecazen değil gerçekten 4 kişiler. Ölen anne, büyük “anne”,  küçük “anne” ve kız.   

Sezai Karakoç ölen annelerin çocuklarında bıraktığı izi şu 4 dizeye sığdırmış:

Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke

Bu filmi çeken Fransız yönetmenin Sezai Karakoç’u tanımaması büyük şanssızlık çünkü neredeyse şiirin filmini çekmiş.

Bahçenin en yalnız köşesinde geçmişin anılarına dalan “Büyük” Küçük Anne bir süre sonra bu anıların yüküne dayanamaz ve kaybolur.

Kaybolmak mecazın ötesinde bir gitme halidir anlatıya göre. Oysa aslında o artık “Büyük” olmayan Küçük Anneye  dönüşmüş ve bahçenin en yalnız köşesine sığınmıştır.

“Zamana ihtiyaç duymamız her şeyin aynı anda olmaması içindir” der Einstein. Her şey aynı anda olabilir zaman onu ayırmazsa.

Ama anıların yoğunluğu ve acının ağırlığı zamanı bükebilir ve geçmiş ve gelecek kesişir. Bu filmin bize anlattığı gibi.

İkiz kardeşlerin Küçük Anneyi ve Kızı oynadığı filmin, çocukları neredeyse kameranın karşısında bir başına bırakması ile doğaçlamaya yol alan bir filme dönüşüyor hikaye. Tabii ki senaryoya sadakatsizlik olsun diye değil bu. İki kız kardeşin birbirlerine aynı yaşta birer anne kız rolüyle yaklaşmaları  filme derinlik katıyor.

Zamanın akışına meydan okuma duygusuyla çocukluğuna dönen anne ve onunla tanışan kızının hikayesi aslında bir rüya olmalı.

Küçük kızın annesinin acısına ortak olması, Annesinin ise kendi geçmişine dönme arzusuna dair gördükleri ortak bir rüya. Mucizevi bir ormanın içinde yaşananlar gerçek olabilir mi peki? Annenin tam da ameliyata gitmeden önce tanıştığı bu kız çocuğunu ameliyat travması içinde zihninden sildiğini düşünürsek bu pekala mümkün. Diğer tarafta ise ömrünün sonuna dek annesini küçük bir kız olarak gördüğünü zihnine kazıyacak bir kız çocuğundan söz ediyoruz.

Bütün bu belirsizliklerin ortak paydasında hayatın o sonsuz döngüsü var. Anneler kızları ve onların kızları hep aynı anıyı paylaşarak birbirlerine enerjilerini bırakırlar.

Annelik içgüdüsel bir ortaklıktır ve anneden kıza miras kalır. Bu mirasın izlerinin yok olması yani zincirdeki halkanın kayıp anı öylesine büyük bir travmadır ki bazen herkes kendini bunu nasıl reddeceğine adar.

Büyükannesine veda edemeyen torun için bu buluşma bir veda vesilesi  olurken diğer tarafta asıl kaybı yaşayan anne ise en azından bu döngüsel buluşma ile ruhunu teselli edebilir.

Bir hayalet öyküsü ile Peri Masalı arasında gidip gelen Küçük Anne’nin aslında sinemanın şiirsel yüzünü bize gösterdiğini söylemek en doğrusu.

Ve şiir her zaman biraz perilerin işidir.

 

 

Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum