NEO LİBERALİZMİN DANSI : ÇİRKİN SOKAKLAR-GÜZEL EVLER
Putin’e atfedilen sözdür. Gürcülerin bizim için dans edecekleri günler yakındır.
Rusya’nın demir yumruğuyla ezilen Gürcistan’a dair bu oldukça
aşağılayıcı tanımlama Sovyetler Birliği döneminde, Birliği oluşturan
Cumhuriyetlere verilen görevlerden Gürcülere düşene dair bir gönderme aslında.
Koskoca SSCB’yi eğlendirerek geçen uzun yıllardan sonra elde ettiği
bağımsızlığın özgüveni ile Rusya’ya kafa tutan Gürcistan’ın başına gelenler
hafızalarda taze olmalı..
Ama konumuz Uluslararası İlişkiler değil.
Yine de imaj bazen susuzluğun da önüne geçer.
Uzun yıllar boyunca birliği eğlendiren Gürcülerin kanına
işlemiş olsa gerek müzik ve dans.
Bizim buralarda Kafkas diye bildiğimiz oyunların alasından
söz ediyoruz. Kafkas dağlarında bir ülkeniz varsa Kafkas oyunlarını en iyi
sizin oynamanızdan daha doğal ne
olabilir zaten.
İsveç’te doğmuş bir Gürcü ve ana dili gibi Türkçe konuşan
Levan Akin’in filmi “ Ve Sonra Dans Ettik”i izlerken filmin anlattıklarından
bağımsız bu karma dünyaya dair düşünmekten alamadım kendimi.
Filmin hikayesi kimileri için zorlayıcı sahneler barındırsa
da filmin içine serpiştirilmiş detaylarla beraber aslında hemen yanı başımızda
çok tanıdık bir hikaye bu.
Neo liberalizm zokasını bir şekilde yutmamış Gürcistan . Bir
tarafta bunun nimetlerinden , bizim 40 yıldır içinde olduğumuz türbülansın
nimetlerinden yararlanmamış. Diğer tarafta Şehirlerin sokakları tatsızlaşırken
evlerin içinin güzelleşmesi çelişkisinden uzak kalmış. Zaten; Neo liberal sosyal düzeni tek kelime
ile tarif et desen çirkin sokak güzel ev desek yanılmış olmayız.
Gürcistan; evlerimiz o kadar da konforlu olmasa da olur yeter
ki sokaklarımız bozulmasın tercihi ile 21. Yüzyıla girmiş.
Bundan birkaç sene önce kendim gittiğimde de benzer bir
duyguya kapılmıştım. Filmi izlerken bu
duygum daha da pekişti.
Hopa’dan yürüyerek geçilerek ulaşılan Batum’un
çağrıştırdıklarını da üzerine eklerseniz aslında resim tamamlanıyor. Batum’un
Karadeniz’in “sin city”sine dönüşürken bunun arka planında arz/talep ekonomisinin
şaşmaz kuralları da yer alıyor kuşkusuz. Yine de resmi sadece neo liberal
kaynaklarla semiren aç nefislerin tatmin
edilecek arzuları ile sınırlı tutmamak gerek.
Gürcistan tıpkı diğer Sovyet bloku ülkelerinde olduğu
gibi azla yetinmeyi iyi öğrenmiş ve bunun pek de kötü olmadığına dair
ciddi bir doktrinasyon almış insanların ülkesi. İnsan insanın kurdudur diyen
Hobbes’u kızdırmak yada sosyalizmi yüceltmek değil niyetim. Ama zenginliğin
çağrısını kentlerini tahrip ederek yapmaktan kaçınan bu ortak aklın arkasında
uzun yıllara dayanan bir toplumculuk gayretinin olmadığını söylemek de
haksızlık olacaktır.
Yine de dünya değişiyor. Kimse artık şehrinin kapılarının ardında başına buyruk yaşayamıyor. Zaten soldan-sağa dünyaya şekil vermek isteyen her ideolojiyi tanımlayan değişime olan bakışları değil mi?Değişim yavaş olsun diyen muhafazakar Değişim hızlı olsun diyen sosyalist Değişim ılımlı olsun diyen liberal….
Gürcistan’a kimlik veren dansın değişmezliği ile
muhafazakarlığa selam yollayan dans okulunun idarecileri için her şey çok açık
ve net. Diğer tarafta kaynakların hızlı çoğalmadığı bir ekonomide ancak
tırnakları ile kazıyarak bir yerlere gelebileceğini bilen ama hiçbir
şeyin aynı olmadığını bilen yeni kuşak için işler hiç de kolay değil.
Gürcistan’ın binlerce yıldır hayatına dahil olan dansın odağındaki “Ve Sonra Dans Ettik”i izlerken filmin çok kültürlü yönetmeninin bizim coğrafyamızı da içeren bir insan doğası üzerine kafa yorduğuna kuşku duymadım.20.yüzyılın kutuplaşmış dünyasından sosyalist bir hayalin bakiyesi olarak çıkan Gürcistan ile Türkiye’yi ayıran ve birleştiren çizgiler üzerine düşündüm.
Türkiye tereddütsüz bir neo liberal tercihle dönüşmeyi tercih
ederken Gürcistan bunun o kadar da iyi bir şey olmadığını sezmiş .
Daha önce Afganistan-Vietnam’ı karşılaştırırken
hissettiklerimi Türkiye-Gürcistan arasında da yapmaktan kendimi
alamıyorum. Sosyalizm projesi bütün deli
saçması pratiklerine rağmen bireyi dünyanın farkında olma konusunda eğitmeyi
başarmış . Birey dünyayı tanımasa da olur yeter ki bu saçmalıklarla uğraşmasın
diyen karşı cephe ise güzel evleri ama berbat meydanları sokakları ile
benliğini yitiren bir seçeneği ortaya koymuş
Türkiye’ye Gürcistan’dan bakarken hissettiğimiz burukluğun
arka planında geçmişin ağır yüklerinin olmadığını söylemek yanlış olacak.
2 soruyla sözü bitirelim o zaman:
Gelişmenin faturasını şehirlerine , geçmişine, doğasına
ödeten bir proje övgüyü hak eder mi?
Yada şehirlerimizin dokusunu koruyabilsek açlıktan ölür
müydük?
Yorumlar
Yorum Gönder