HERKES BU KADAR YALNİZKEN HERKES NEDEN BU KADAR YALNIZ

 



İsviçre’nin medeniyetle örülü şehri Zurih’te geçiyor hikaye.

Hemen her şeyin kurallarla örüldüğü şehirde biraz kuralsız bir adamın peşindeyiz. Görevi insanların özel hayatlarını araştırıp, merak eden müşterilerine bilgi vermek.

Elinde arkaik bir video kamera ile eşini aldatan bir adamın ardında buluyoruz onu. Aynı anda kaybettiği babasının ölüm prosedürünü tamamlamak için bürokratik işlemlerin peşinde…

Babasının piyano çaldığı anlar, dedektiflik faaliyetleri ile aynı kamerada kayıtlı. Araya çocuk hayvanat bahçesinde çekilmiş görüntüler karışıyor. Bir koyunun yüzü babası ile iş malzemesini birbirine bağlıyor.

Öte yanda temas ettiği herkese soğuk. Kimseyle bırakın konuşmayı, çalan kapısını bile açmıyor.

Yalnızlık onun içine işlemiş gibi. Üstündeki Yalnızlık elbisesini kimse için çıkarmak istemiyor. Bütün bu yalnızlık senfonisinin içinde kırılganlığı ülkesinin standardına pek uymayan kuralsızlığında.

Bindiği belediye otobüsünde içki şişesinin içinde yuvarlanması ona pahalıya mal oluyor. Otobüsün içinde sızdığıyla kalmayıp bir de onun için çok önemli olan kamerasının çalındığının farkına varıyor uyandığında.

Bir özel dedektif için felaket anlamına gelecek bu kayıpla çılgına dönen kahramanımız cüretkar hırsızın onu çok iyi tanıdığını anlar gelen telefonla beraber.

Bu dakikadan itibaren çılgın gibi iknaya uğraşır bu kadın hırsızı. Tehdit eder, ikna etmeye çalışır ama nafiledir. Hırsız, videoların arasında gördüğü adamın kedisinin de hastalığını teşhis eder ve nasıl tedavi edeceğini anlatır. Ama hepsi nafiledir. Birbirlerini suçlarlar. Hatta daha da ileri gidip biri diğerine kendini öldürmeyi salık verir.

Bu arada apartmanda beklenmeyen bir şey olur ve iki polis ellerinde bir koyun ile asansörden inmektedir. Apartmanda birisi Hayvanat Bahçesindeki koyunlardan birini çalmış ve evine getirmiştir.

Yine de bu bile fazla meraklandırmaz dedektifimizi. İşine bakmaktadır o.

Ama aynı günün akşamında binadan ambülansa taşınan bir kadının sarı çorapları ona hırsızın aynı zamanda kapı komşusu olduğunu gösterir. Sarı çorap detayı ile birlikte çözülen düğüm iki Yalnızın arasındaki hikayeyi bambaşka bir yöne doğru ilerletir.

Bundan sonra aralarındaki telefon iletişimi daha da derinleşir. İntihar teşebbüsü sonrası zorunlu olarak rehabilitasyona alınan komşu ile arasında sadece telefon üzerinden kurgulanan bir dünyaya dalarız.

Aloys isimli filmin kısa hikayesi tam da böyle. Meraklısı filmin tamamını izler mutlaka. https://www.imdb.com/title/tt5065810/

Benim için Yalnızlığın karanlık ve gri Zurih gökyüzüyle beraber resmedildiği yönü öne çıktı filmin. Hayvanat Bahçesi çalışanı bir kadın ile dedektif bir adamın aynı apartmanda yan komşular olmalarına karşın aralarındaki mesafeye şahit oluyorsunuz.

Her ikisi de müzmin yalnızlıklarını deliliğin de sınırlarına taşıyorlar.

Akıllarını yitirdikleri için mi yalnızlar? Yoksa tam tersi mi?

Filmin sonunda aynı hastane odasında yanyana bulduğumuz iki insanın hayata dayanmak için beraber olmaktan başka çaresi yok gibi görünüyor.

Filmin iki yalnızının arasında kurulan telefon iletişimine dayalı sanal gerçeklikle beraber sosyal medyaya olan bağımlılığımıza ve onun hayatlarımızda kapladığı yere dair de kafa yormamıza vesile oluyor.

Hikayenin geçtiği Zürih’in zihinlerde çağrıştırdığı medeniyet algısı belki de medeniyetin en acı yan etkisinin yalnızlık olduğuna dair bir kabullenişi de beraberinde getiriyor.

Toplumun kurallarla griftleşmiş yapısı, iş bölümünün geldiği aşama herkesi bir diğerinden uzakta kalarak hayatının sonuna ulaşma “sözde konforunu” vermiş durumda. İzolasyon sadece evin duvarlarını dış dünyanın sesinden, ısısından , yağışından koruyan bir teknoloji değil onun da ötesine geçerek insanları birbirinden yalıtan doğal surlar gibi.

Kapı kapanır ve artık dışarısı bizim için yok hükmündedir. Kimseye ihtiyacımız yoktur ve kimsenin de bize ihtiyacı yoktur.

Bu yanılsamanın varacağı ve insanın birlikte yaşamak için harcadığı binlerce yıllık evrim çabasını hiçe sayan noktayı algılamak için tabi ki böyle zor filmleri izlemeye gerek yok.

Ama filmin şiirsel görüntüleri ve daracık kadrosuyla ve minimalist diyalogları ile bize verdiği mesajlar ile Özdemir Asaf’ın şu dizeleri de akla gelmiyor değil :

“Her şeyi süpürebilirsin;

Sonbaharı süpüremezsin.

Sen her şeyi süpürebilirsin;

Sonbaharı süpüremezsin.

Yalnızsa

Sürekli bir sonbaharı

Süpürür hep.

Düşünemezsin.”

 


Yorumlar

POPÜLER YAYINLAR

SİGARA NASIL BIRAKILIR YADA 8.035 GÜN NASIL ARA VERİLİR

EPİLOG

Her şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum