HAYATIN VE YOLLARIN YOKUSLARINA DAİR
Bisikletle ilk çıktığım yokuş Kayışdağı idi. Bir grup gezisinin parçası olarak yaptığım bu ilk tırmanıştan anımsadığım bir daha asla yokuş çıkmayacağıma dair karardı.
Sonrasında uymadığım bu kararın tam tersine İstanbul’da bir çok yokuşu çıkmayı başardım.
Beşiktaş Yıldız’dan Tepebaşına, Çamlıca’dan Yoros Tepesine, Polonezköy’den Rumelifenerine. İstanbul dar gelince Yalova’nın, İznik’in, İzmit’in , Karabük’ün dağlarında irtifaları aştım.
Korona denilen musibetin ülkemizdeki tuhaf yönetim tarzının yol açtığı “çok şey serbest egzersiz yasak” uygulamaları nedeniyle 2021’de hala siftah yapamasam da ilk yokuşumu tırmandığım günden bu yana çıkabildiğim yokuş 100.000 metreyi yani 100 km’yi aşmış.
Strava uygulamasının sayesinde takip ettiğim bu istatistik , bisikletle yokuş çıktığım son 7 yılda Ağrı Dağına 20 kere tırmandığım manasına geliyor. Yada daha farklı ifade edersem eğer mümkün olsaydı sadece kendi kaslarımın yardımıyla Atmosferin Mezosfer denilen 3. Katının hemen hemen yarısına varmış olacaktım ve Dünyaya bayağı yüksekten bakabilecektim.
Sakın yanlış anlaşılmasın kendimi övüyor falan değilim. Sporcu olduğumu falan da iddia etmiyorum. Fransa Turuna katılan insan üstü/yarı tanrı bisiklet canavarlarının saatte 20 km ile çıktıkları yokuşlarda yapabildiğim en fazla hız bunca antremana rağmen 10 km’yi geçmez. Dik yokuşları çıkarken zorlanırım fazlasıyla.
Zorlanırım ama bu zamana kadar çıkamadığım yokuş olmadı.
Bisikleti ciddi olarak yapmaya başladıktan sonra bir grupla çıktığımız Yalova turunda, benden daha deneyimliler Çınarcık yokuşlarını kamyon sırtında tamamlamışlardı. Bense sadece Deniz otobüsünün saatini kaçırmayacak şekilde yol almış ve yokuşları tamamlayarak hedefe ulaşmıştım.
Bisiklet sürerken hiçbir zaman bir rakibim olmadı. Doğrusunu söylemek gerekirse iradem dışında bir rakibim olmadı.
İnsana iradesi nasıl rakip olur?
Bu sorunun en güzel yanıtını ben bisiklet sürerken verdim. Bisiklette de en çok yokuş çıkarken.
Bisiklete dair düşüncelerimi daha önce de paylaşmıştım. İnsan bedeninin marifetiyle alabileceği en hızlı harekete ve en uzun mesafeye bisikletle ulaşabilir. Bu yüzden biraz da eski kafalıyım ve Bisiklete elektrik motoru takılmasına şiddetle karşı çıkıyorum . ( Bu arada ulaşım amaçlı kullanımı kast etmiyorum. Eğer arabanızı satar ve sadece elektrikli bisikletle seyahat ederseniz önünüzde şapka çıkartırım)
Ancak bisikleti gezmek için kullanıyorsanız enerjinizi sadece yediğiniz yemek ve içtiğiniz su vermeli. Bisikletin kalitesi tabii ki önemlidir. Ama bozuk olmaması kaydıyla dünyanın tüm bisikletleri sizi dünyanın her yerine taşır. Sadece süresi arasında fark olur biraz.
Amacım bisikletin faydalarını anlatmak falan değil. Neticede zevkler ve renkler tartışılmaz. Hele Türkiye ve İstanbul gibi trafiğin can pazarı olduğu, bisiklet yolu diye komik çalışmaların yapıldığı bir ülke ve şehirde Bisiklet kullananlara “at your own risk” derim.
Ancak bisiklete ve özellikle bisikletle yokuş çıkmaya dair söyleyeceklerime yürekten inanıyorum.
Bisikletle yokuş çıkmak aslında iş hayatının zorlukları ile mücadele için en doğru metafor bana göre.
Sadece kendi iradenize güvenerek ve bisikletinizi sağlam tutarak bırakın Ağrı dağını Atmosfere bile tırmanabilirsiniz.
Bu aslında iş hayatında aşılmaz görülen engeller için de sahip olmanız gerekenleri size özetliyor. Kendinizi işle ilgili besler, iradenizi sağlam tutar ve kaynakları iyi kullanırsanız aşamayacağınız engel yoktur.
Tabi kötü haber nasıl ki Atmosfere bile çıkılsa daha yükseği vardır. Bisikletle yokuş çıkarken de yokuşun tepesine çıkmak işinizin bittiği manasına gelmez.
Hatta belki de tam da yokuşun en tepesi zirve dediğiniz nokta sizin bir sonraki yokuş için hazırlığa girişmeniz gereken andır.
Zirve sadece yokuşun bitişi değildir üstelik. İnişin de başlangıcıdır. İniş bir yokuşun keyfini çıkarmaktır. Sizi helikopterle aynı yokuşun tepesine bıraksalar alamayacağınız zevk tam da budur.
İnişin keyfi yokuşun zorluğudur. Yokuş ne kadar zorsa iniş o kadar ödüllü olacaktır.
Ve iniş bittiğinde yani keyfiniz sona erdiğinde yine iş size düşer. Önce bir süre düz sonra belki bir iniş daha ama mutlak ve mutlak sonunda er yada geç bir yokuş.
Hayat fena halde bisiklet sürmeye benzer.
Sadece pedallamazsak düşmeyiz.
Yokuşu çıkmazsak da yamaçlarda boş boş dolaşırız. Bizi arkamızdan itseler de her an çekilmelerinin tehlikesi vardır. Ve o zaman, sadece çıktığımız kadarını kaybetmez dengemizi de yitirip fazlasından olabiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder