HAYATI YÖNETMEK
Londra Senfoni Orkestrasının en başındaki kişi olmuş ve sonrasında Berlin'de Karajan'ın koltuğuna oturmuştur. Şimdilerde sevimli yüzüyle çok bilinen bir diğer şef ise Gustave Dudamel’dir. Venezuella gibi pek de klasik müzikle;özdeşleşmeyen bir coğrafyada bir gençlik orkestrasını Simon Bolivar adı ile dünyaya tanıtan bu adam şimdi yine dünyanın en büyük orkestralarıyla sahneye çıkmaktadır.
Daniel Barenboim ise İsrailli ve Filistinli müzisyenleri bir araya getirerek oluşturduğu ve bir dönem müthiş bir entellektüel kapasite ile alanında derin bir etki yapan rahmetli Edward Said'i de yanına alarak kurduğu East-West orkestra ile ütopik bir başarıya imza atmıştır. Hayatı kuğu şarkısını andıran ve Elgar Çello Konçertosu yorumu ile belleklere kazınan Jacqueline du Pre'nin de;eşi olan Barenboim elbette müziksel zirvede elde ettiği başarıyı toplumsal alana da tahvil edebilmiştir.
Bir orkestrayı yönetmeye dair erkene dönem ait en güzel tasvirlerden birine; yakın yıllarda vefat eden Alain Corneau'nun Tous Les Matins du Monde ( Dünyanın Bütün Sabahları) filminde rastlarız. 17. yüzyıl Fransız bestecisi J. B: Lully'nin (ki bize de hiç yabancı olmayan motiflerle süslü) Marche Pour Les Ceremony Turc eserini şimdilerde çok görmediğimiz bando takımlarının majörlerinin kullandığına benzer bir sopa ile yukarıdan aşağıya idare eden Gerard Depardieu'nun canlandırdığı Güneş Kralın baş müzisyeni Marin Marais karakteri ile şahit olur sinema ve müzik sevenler. Müzik festivallerinde ülkemizi sıkça ziyaret eden ve Osmanlı Müziği bestekarı Dimitri Cantemir'in eserlerini de hem icra eden hem de gün yüzüne çıkaran Jordi Savall'in katkıları ile vücut bulan bu dokunaklı filmdeki orkestra sahnesinde eseri çalınan Lully'nin;kullandığı o sopayı yanlışlıkla ayağına vurup kangrenden ölmesi ise bu konuya dair belki en acıklı boyuttur;
10. yüzyılda öncü kuramları;Bingenli Hildegard adında matematikçi bir kadın tarafından ortaya atılan klasik müzik serüveni; 10 asırı aşan bir sürede kendi şahikalarını yaratmış ve tarihsel olayların gelişimini neredeyse birebir takip etmiştir.
Ortaçağ'ın karanlık dönemlerinde manastırlara toplanmış katı dinsel;topluluklarda bile nükteyi yakalayan Carmina Burana'yı modern insanla tanıştıran Carl Orff'tan; Barok müzikte neredeyse tanrının sesini insanlara;;duyuran Bach'a; sağır olduğu için duyamadığı müziği akortsuz bir piyanoda icra ederek “ne müthiş bir eser yazdım” diyebilen Beethoven'dan, henüz 6 yaşında Avrupa'da yazdığı müzikleri icra eden Mozart'a; insanlık tarihine en derin katkıyı veren yüzlerce binlerce bestecinin eserleri dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmektedir.;Klasik müziğin ve özellikle senfoni türünün gelişimi orkestraların da büyümesine yol açmıştır.
Hatta Gustave Mahler 1000 ler senfonisi denilen eserine eklediği koral bölümde gerçekten 1000 kişiyi aşan bir orkestra topluluğunun icra edeceği bir eseri hayal etti ve yarattı. Orkestra; metal ve ahşap üflemeliler,boy boy yaylılar, tuşlu çalgılar, vurmalılar ve hatta Haydn'ın oyuncak senfonisinde yer verdiği gerçek çocuk oyuncaklarını bile içerir enstrüman zenginliğine kavuşmuştu artık. Buna insan sesinin çeşitliliğini; kadın ve erkek sopranoları, altoları, tenorları eklediğimizde oluşan kombinasyonların çokluğu ise devasa bir yönetim sanatını zorunlu kıldı.
Orkestrayı yönetmek sadece müziği , enstrümanı yada icracıyı bilmenin ötesinde bunların hepsine hakim olmak ve hepsini aynı anda işler kılmak anlamına geldi.
Filmimizin adı Whiplash. Filmde caz sanatçısı olmaya gayret eden bir gencin azmine şahit oluyoruz. Filmin diğer ana karakteri ise caz orkestrasının öğretmen şefi;Filmin cazın, müziğin ve enstrümanların önüne geçen derinliği ise işte bu öğretmen şefin ortaya koyduğu karakterde gizli. Film müzikle ilgili mesaj verirken aslında bir adım öteye geçiyor ve hayata dair asli bir durumu ortaya koyuyor, ne kadar çaba sarfedersek edelim ancak iyi bir şefin orkestrasında çalarsak başarılı olabiliriz yada tam tersi bir şef ne kadar iyi icracılar yaratabildi ise o kadar iyi şeftir.Hayatın her alanı aslında icracılardan ve şeflerden oluşan bir orkestrayı remzeder. En basit bir çiftçi bile;aslında arazisinin orkestra şefidir. Toprağına iyi bakması, tohumunu iyi seçmesi, zamanında ve doğru tarım faaliyetini yapması gerekir. Toprağı eğer o bunları en iyi şekilde yapar ise ona karşılık verir. Basit bir marangozun kendisine iletilen siparişi karşılarken göz ardı ettiği bir ayrıntı ona belki bir daha iş verilmemesine yol açacaktır.
Kocaman bir fabrikanın birbirine bağlı üretim süreçlerinde meydana gelebilecek bir orantısızlık belki fabrikanın iflasına;yol açabilecektir. Akşam yemeğini hazırlayan ev kadını için çorbanın tuzu, yağı ve suyu kendisinden performans bekleyen birer icracıdır aslında. Herşey ayarında, herşey zamanında ve her şey doğru olmak zorundadır. Aksi ise kakafoni olacaktır;Çağrıştırdığı olumsuzluğu sözdiziminde barındıran bu kavram aslında iyi işlemeyen her süreçte kulağımıza yansıyan, gözümüze giren ve ruhumuzu karartan sonuçlardan başkası değildir. İster iş hayatında ister özel yaşantımızda olsun, karşımızdaki aslında bizim ona verdiğimiz değeri, bizim onu ne kadar tanıdığımızı, bizim işimizi ne kadar iyi yaptığımızı bize söylemektedir. Hissettiğimiz duygu ise elde ettiğimiz başarıya nazaran;alkışlarla sahneye bis için çağrılmak;yada Scala operasındaki açık sözlü seyircilerin yaptığı;gibi yuhlanarak sahneyi terk etmek olacaktır.Hayatı metaforlarla anlamak yada anlatmak bazan kolaycılıktır. Ama orkestra şeflerinin sunduğu benzerliklere göz yummak ise safdillik olur. Orkestra Şefleri müziği herkesten iyi bilir, herkesten iyi tanır ve herkesten daha fazla yaşar;Hangi enstrümandan hangi sesin çıkacağını, hangi zamanda hangisinin sırasının geldiğini ayırt eder. Bu elbette bir yerde yazılıdır ama uygulamak orkestra şefinin görevidi
Yorumlar
Yorum Gönder